SIFAT VE ZARF YAPILARI

 

TOO AND ENOUGH :’e kadar Yeterince

 

a)    Too + sıfat veya zarf + to mastarı

-       Too olumlu cümlede kullanılır. Ancak cümlenin anlamı olumsuzdur.

I'm too tired. I can't go out tonight.

Çok yorgunum.Bu gece dışarı çıkamam

I'm too tired to go out tonight.

Bu akşam dışarı çıkamayacak kadar yorgunum

You are working too slowly. You can't finish the report by 5 o'clock.

Çok yavaş çalışıyorsun. Raporu 5’e kadar bitiremezsin

This problem is too complicated for you to solve without help.

Bu problem yardım almadan çözmek için çok karmaşık

b)    sıfat veya zarf + enough + to mastarı

She is mature enough. She can decide for herself.

O yeterince yetişkin Kendisi karar verebilir

She is mature enough to decide for herself.

Kendisi karar verebilecek kadar yetişkin

We are walking fast enough. We can catch the train

Yeterince hızlı yürüyoruz.Treni yakalayabiliriz.

We are walking fast enough to catch the train

Treni yakalayabilecek kadar hızlı yürüyoruz

She isn't reliable enough for you to confide your secret to.

Sırrını ona açabileceğin kadar güvenilir değil.

She isn't reliable enough.

Yeterince güvenilir değil.

c)    Enough, sıfat ve zarflardan sonra, isimlerden önce gelir.

We don't have enough eggs to make an omelette.

Bir omlet yapabilmek için yeterli yumurtamız yok

I don't think I'll have enough time tomorrow to visit them.

Yarın onları ziyaret edecek kadar vaktimin olacağını sanmıyorum

d)

You are too tense to make a healthy decision

Sağlıklı bir karar veremeyecek kadar gerginsin.

You aren't calm enough to make a healthy decision

Sağlıklı bir karar verecek kadar sakin değilsin.)

This dress Is too expensive for me to buy

Bu elbise satın alamayacağım kadar pahalı

This dress isn't cheap enough for me to buy

Bu elbise satın alacağım kadar ucuz değil

 

SO .... THAT, SUCH .... THAT

 

a)    So + sıfat veya zarf

so warm,

so beautiful

so expensive

so fast

so carefully

so quickly

Çok sıcak

Çok güzel

Çok pahalı

Çok  hızlı

Çok dikkatli

Çok acele

 

  • Such+a/an/sıfat +tekil isim

such a pretty girl

such a lovely day

such an absurd case

Öyle güzel bir kız

Öyle güzel bir gün

Öyle saçma bir durum

  • Such+sıfat+çoğul isim

such pretty girls

such happy days

such expensive shoes

Öyle güzel kızlar

Öyle güzel günler

Öyle pahalı ayakkabılar

  • Such+sıfat+sayılamayan isim

such awful weather

such difficult vocabulary

Such strong coffee

Öyle korkunç hava

Öyle zor kelime

Öyle sert kahve

 

  • So ve such niteledikleri sıfatın anlamını kuvvetlendirir. Such, sıfat tamlamalanyla kullanılır. So'dan sonra bir zarf da gelebilir.Gerçekten anlamı taşır

I liked the meal. It was so delicious

Yemeği beğendim. Gerçekten nefisti

I don't want to read this book. It's so boring.

Bu kitabı okumak istemiyorum. Gerçekten çok sıkıcı

She is a good cook. She cooks such delicious meals

O iyi bir aşçıdır.Gerçekten lezzetli yemekler pişirir

I like her very much. She is such a nice person,

Onu çok sevdim .Gerçekten iyi birisi.

  • Such'dan sonra direk bir isim de gelebilir. Bu durumda such "böyle, öyle" anlamına gelir.

Some people like money a lot. Such people don't like to spend money even on their own needs.

Bazı insanlar parayı çok severler. Böyle insanlar kendi ihtiyaçlarında bile para harcamayı sevmezler.

 

b)    So ve such, sıfatın ya da zarfın derecesinin umduğumuzdan az ya da çok olduğunu ifade ederken "bu kadar, o kadar" anlamında da kullanılır.

The play was excellent. I hadn't expected it to be so good

Oyun mükemmeldi Bu kadar iyi olacağını ummamıştım

Don't work so hard. You'll lose your health

Bu kadar çok çalışma . Sağlığını kaybedeceksin

The exam was really difficult. I hadn't expected it to be such a difficult exam.

Sınav gerçekten zordu.Bu kadar zor bir sınav olacağını beklememiştim.

Their house is very large. I didn't know they had such a large house.

Onların evi çok geniş. Bu kadar geniş bir evleri olduğunu bilmiyordum.

 

c)     So ve such, süreç ve mesafe bildiren ifadelerle şu şekillerde kullanılır.

 

  • So long = such a long time :

I didn’t think the job would take so long/such a long time.

İşin bu kadar uzun süreceğini sanmıyordum.

  • So far = such a long way :

I didn't know your house was so far/such a long way from your work.

Evinizin işinize bu kadar uzak olduğunu bilmiyordum.

 

d)    Miktar bildiren sözcüklerle so da bir isimle birlikte kullanılır.

 

  • Sayılabilen isimlerle

So many = such a lot of

I have so many books/such a lot of books that I don't know where to put them.

O kadar çok kitabım varki nereye koyacağımı bilmiyorum

 

So few = such a few :

She has so few friends/such a few friends that she feels lonely.

O kadar az arkadaşı varki böyle yanlız hissediyor.

 

  • Sayılamayan İsimlerle

So much = such a lot of =

 

They have so much furniture/such a lot of furniture at home.

Evlerinde o kadar çok mobilya var ki.

 

So little = such a little

I can't possibly finish typing all these letters in so little time/such a little time.

Bu kadar az zamanda bütün bu mektupları yazmayı bitirmem mümkün değil.

 

e)     So ve such neden-sonuç ilişkisi kurarak iki cümleyi bağlayabilir.

I was so tired that I went to bed early.

O kadar çok yorgundum ki erkenden yattım

(Neden yorgun olmak = Sonuç . Erken yatmak)

There were so many people/such a lot of people in the queue that I decided not to see the film.

Kuyrukda o kadar çok insan vardı ki filmi izlememeye karar verdim

(Neden kuyruğun kalabalık olması : Sonuç izlemekden vazgeçmek)

It was such a hard Job that I felt exhausted afterwards.

O kadar zor bir işti ki sonradan yorgun hissettim

(Neden işin zor oluşu : Sonuç yorgun olmak)

I have such a lot of work/so much work to do tomorrow that I don't think I'll have time to call you.

Yarın o kadar çok işim varki Seni aramaya vaktim olacağını sanmıyorum.

(Neden çok işi oluşu . Sonuç aramaya vakit bulamayışı.)

 

 

f)     Genelde, iki cümle arasında tense uyuşması vardır. Ancak, uygun bir geçiş sağlanıyorsa, neden ve sonuç farklı zamanlara ait tenselerle ifade edilebilir. İki cümle arasındaki "that" kaldırılabilir. Anlam değişmez.

 

Aynı zaman olanlar.

He is so weak that I don't think he can carry this bag.

O kadar çok zayıf ki bu çantayı taşıyabilceğini sanmıyorum

He was so weak that I didn't think he could carry the bag.

O kadar zayıftı ki bu çantayı taşıyabilceğini sanmıyordum.

 

Farklı zaman olanlar

He got so annoyed with me that I didn't think he would forgive me.

Bana o kadar kızmıştı ki beni affedeceğini ummuyordum.

He got so annoyed with me that I don't think he will forgive me.

Bana o kadar kızdı ki beni affedeceğini sanmıyorum