GERUNDS AND INFINITIVES: İSİMFİİLLER VE MASTARLAR

 

  1. Bir gerund ya da Infinitive, cumlede isim gibi islev goren fiildir. Cumle icinde isimlerin kullanıldığı ozne, nesne vb. durumunda kullanılır.

 

Gerund, bir fiil kokune "-ing" takısının eklenmesiyle elde edilir: swimming, reading, playing football, having to get up early, etc.

 

Swimming is my favourite sport.

Yüzmek en sevdiğim spordur.

I like reading contemporary books.

Çağdaş kitapları okumayı severim.

Having to get up early won't bother me at all.

Erken kalkmak zorunda kalmak beni hiç rahatsız etmez

 

 

  1. Infinitive ise fiilin basına "to" getirerek ya da fiili yalın haliyle kullanarak elde edilir: to learn English, to climb the mountain, to be able to speak English fluently, etc.

 

It isn't so difficult to learn English.

İngilizce öğrenmek o kadar zor değildir.

To climb to the top of the mountain won't be easy.

Dağn zirvesine tırmanmak kolay olmayacak.

To be able to speak English fluently is desired by every learner.

İngilizceyi akıcı konuşmak her öğrenci tarafından arzulanmaktadır.

 

 

  1. Gerund ile present participle arasındaki ayrıma dikkat ediniz.Gerund "-ing" takısı ile bir fiil kokunden elde edilmis isimdir.

 

Swimming can help you to lose weight.

Yüzmek kilo vermene yardımcı olabilir.

 

 

Present participle ise fiilin, surerliklik bildiren tense'lerle cekimlenirken "-ing" takısı almasıdır.

 

The children are swimming in the sea.

Çocuklar denizde yüzüyorlar.

 

 

GERUNDS = İSİM FİİLLER

 

GERUND AS SUBJECT OF A SENTENCE = BİR CÜMLENİN ÖZNESİ OLARAK İSİM FİİLLER

 

  1. Gerund, bir cumlenin ya da bir yan cumlenin oznesi olarak kullanılabilir. Bu ozne tek bir sozcukten (simple gerund: swimming, reading, etc.) ya da bir sozcuk grubundan (gerund phrase: listening to the news, having the necessary qualifications, etc.) olusabilir.

 

Reading is essential to broaden one's horizons.

Okumak bir kişinin ufkunu genişletmek için şarttır.

Cooking is my mother's favourite job.

Yemek pişirmek annemin en sevdiği iştir.

Teasing animals is cruel.

Hayvanları kızdırmak zalimcedir.

Having to work hard all the time can strain one's nerves.

Her zaman çalışmak zorunda olmak kişinin sinirlerini zorlayabilir.

Eating too much makes people fat.

Çok fazla yemek yemek insanları şişmanlatır.

I think that eating a balanced diet will help you to slim down healthily.

Bence dengeli bir şekilde yemek yiyerek diyet yapmak senin sağlıklı bir şekilde kilo vermene yardımcı olur.

She soon realized that living in a foreign country was rather distressing.

Yabancı bir şehirde yaşamanın üzücü olduğunu çok geçmeden fark etti.

 

 

  1. Bir cumlenin oznesi gerund ise, yuklemi tekil bir fiilden olusur: is, was, does, etc. Ancak, iki gerund and ile bağlanıyorsa, o oznenin icinde birden fazla oğe bulunduğu icin, yuklem coğul bir fiilden olusur: are, were, do, etc.

 

Being interested in books is a good quality.

Kitaplarla ilgilenmek iyi bir özelliktir.

Giving severe punishments to children Is unfair.

Çocuklara büyük ceza vermek insafsızcadır.

Swimming and running are my favourite sports.

Yüzmek ve koşmak benim en sevdiğim sporlardır.

Ironing and washing the dishes are the most boring jobs for me.

Ütü yapmak ve bulaşıkları yıkamak benim için en sıkıcı işlerdir.

 

 

  1. İki gerund but ya da or ile bağlanıyorsa, yine tekil fiil alır.

 

Living in the same house but not sharing the household duties shows her irresponsibility

Aynı evde yaşayıp ev işlerini paylaşmamak onun sorumsuzluğunu gösterir.

Reading a book for a while or listening to slow music provides relaxation after a hard day's work

Zorlu bir iş gününün ardından bir kitap okumak ya da hafif müzik dinlemek rahatlama sağlar.

Walking but not running is advisable to those who are suffering from heart diseases

Koşmak değil de yürümek kalp hastalığı bulunanlar için tavsiye edilir.

 

 

  1. Gerund'ı olumsuz yapmak icin basına not getirilir.

 

Not being aware of the facts can't be regarded as an excuse.

Gerçeklerin farkında olmamak bir bahane olarak kabul edilemez.

His not wanting to come with us surprised us all.

Onun bizimle gelmek istememesi bizi şaşırttı.

The government's not taking strict measures against the increasing interest rates will destroy our economy.

Hükümetin artan faizlere karşı bir önlem almaması ekonomimize zarar verecek.

 

 

GERUND AS SUBJECT COMPLEMENT BİR KONU TAMAMLAMACI OLARAK İSİMFİİLLER

 

Bir gerund be fiilinden sonra gelerek ozneyi tanımlayan bir sozcuk ya da sozcuk grubu olabilir.

 

My biggest problem at work now is having to deal with too many people every day.

Benim şuan işteki en büyük sorunum bir çok insanla uğraşmak zorunda kalmak.

Their favourite pastime is watching television.

Onların en sevdiği eğlencesi televizyon izlemektir.

Her biggest dream is having a more affectionate mother.

Onun en büyük hayali daha şefkatli bir anneye sahip olmaktır.

The main quality needed in this job is being polite all the time.

Bu işte ihtiyaç duyulan temel nitelik her zaman kibar olmaktır.

 

 

 

GERUND AS DIRECT OBJECT DOĞRUDAN NESNE OLARAK İSİMFİİLLER

 

  1. Bazı fiilller, kendilerinden sonra gelen fiili gerund biciminde alırlar. Gerund bu cumlelerde nesne olarak islev gorur.

 

I'm afraid I have to delay going on holiday.

Korkarım tatili ertelemek zorunda kalacağım.

I enjoy walking by the sea very much.

Deniz kıyısında yürüyüş yapmaktan çok zevk alırım.

You can go out when you've finished doing your homework

Ödevini yapıp bitirdikten sonra dışarı çıkabilirsin.

 

 

 

Bu sekilde yaygın olarak kullanılan fiiller sunlardır:

 

anticipate

tahmin etmek

keep

tutmak

appreciate

minnettar olmak

mean

anlamına gelmek

avoid

çekinmek

mention

anmak

can't help

yardım edememek

mind

demek istemek

can't stand

dayanamamak

miss

özlemek

complete

tamamlamak

postpone

ertelemek

consider

tavsiye etmek

practise

uygulamak

contemplate

düşünmek

recall (remember

hatırlamak

delay

geçiktirmek

Recollect(remember)

hatırlamak

deny

reddetmek

recommend

tavsiye etmek

detest

tiksinmek

resent

tekrar göndermek

discuss

tartışmak

remember

hatırlamak

dislike

beğenmemek

resist

direnmek

enjoy

sevmek

risk

risk etmek

excuse*

suçlamak

stop

bırakmak

finish

bitirmek

suggest

önermek

imagine

hayal etmek

understand*

anlamak

 

  • * Yanında yıldız olan fuller gerund'dan once iyelik sıfatı kullanmayı gerektirir.

 

I will excuse his coming late.

Onun geç gelmesini hoş göreceğim

I don't understand your leaving so early.

O kadar erkenden ayrılmanı anlamıyorum.

 

 

 

 

He admitted stealing his mother's silver tray but denied selling it for drugs.

O annesinin gümüş tepsisini çaldığını itiraf etti ama uyuşturucu sattığını inkar etti.

I appreciate being with friends.

Arkadaşlarla olmaktan zevk alıyorum.

He avoided looking at me while I was criticizing him.

Onu eleştirirken bana bakmaktan kaçındı.

I cant help feeling sorry for them when I see small children in the street begging for money.

Sokakta para için yalvaran bir çocuk gördüğümde onlar için üzülmekten kendimi alamıyorum.

I excused her taking my dress without my permission.

Onun benim iznim olmadan elbisemi almasını hoş gördüm.

I miss our gathering round my grandmother and listening to her war stories.

Anneannemin etrafına toplanıp onun anlattığı savaş hikayelerini dinlemeyi özledim.

They had to postpone giving a party because of the car accident their son had.

Oğullarının geçirdiği kaza yüzünden parti vermeyi ertelediler.

In order to improve your English, you should practise speaking it whenever possible.

İngilizce’ni geliştirmek amacıyla mümkün olan her zaman konuşarak pratik yapmalısın.

You have to quit eating too much if you want to lose weight.

Kilo vermek istiyorsanız çok fazla yemek yemeyi bırakmalısınız.

I don't recall meeting you before.

Seninnle daha önce tanıştığımı hatırlamıyorum

I resented not receiving an invitation to the party.

Partiye davet edilmemek gücüme gitti.

Though she is on a strict diet, she sometimes can't resist eating dessert.

Sıkı bir diyette olsa da tatlı yemeye karşı koyamamaktadır.

You risk losing all your money in that business.

Bu işte bütün paranı kaybetme riskine girersin.

I suggest going for a walk instead of playing cards here.

Burada iskambil oynamak yerine yürüyüşe gitmenizi öneririm.

My parents won't tolerate lying.

Ailem yalan söylenmesine müsamaha göstermeyecektir.

 

 

  1. The Possessive + Gerund İYELİK SIFATI + İSİMFİİL

 

Bir gerund'ın onunde iyelik sıfatı (possessive adjective: my, your, his, our, All's, my father's, my sisters', etc.) kullanılır. Ancak gunluk dilde possessive yerine object pronoun da kullanılır:

me, you, him, Ali, my father, my sisters, etc.

 

Formal: I will never forgive Jack's scolding me in public.

I will never forgive his scolding me in public.

Jack'in beni ortalıkta azarlamasını asla affetmeyeceğim.

Onun beni ortalıkta azarlamasını asla affetmeyeceğim.

Informal: I will never forgive Jack scolding me in public.

I will never forgive him scolding me in public

Jack'in beni ortalıkta azarlamasını asla affetmeyeceğim.

Onun beni ortalıkta azarlamasını asla affetmeyeceğim.

 

Bir gerund'ın onunde iyelik sıfatı (possessive adjective: my, your, his, our, All's, my father's, my sisters', etc.) kullanılır. Ancak gunluk dilde possessive yerine object pronoun da kullanılır: me, you, him, Ali, my father, my sisters, etc.

Bir gerund'ın onunde possessive kullanıldığı zaman, genellikle anlamda bir değisme olur.

 

I admit being guilty.

Suclu olduğumu kabul ediyorum.

Suclu olan ve kabul eden: ben

I admit his being guilty.

 

Onun suçlu olduğunu kabul ediyorum

Kabul eden: ben, suçlu olan: o

I dislike interrupting people working very hard.

Yoğun bir şekilde çalışan insanların işini bölmekten hoşlanmıyorum.

I dislike your interrupting people working very hard.

Yoğun bir şekilde çalışan insanların işini bölmenden hoşlanmıyorum.

 

 

GERUND AS THE OBJECT OF A PREPOSITION = BİR EDATIN NESNESİ OLARAK İSİM FİİLLER

 

  1. Bir preposition'dan sonra isim gelir. Bu nedenle bir preposition'dan sonra gelen fiil de gerund bicimindedir

 

I'm interested in music, (noun)

I'm interested In listening to music, (gerund phrase)

Müzikle ilgileniyorum.

Müzik dinlemekle ilgileniyorum.

She is afraid of the dark.

She is afraid of going out in the dark.

Karanlıktan korkar.

Karanlıkta dışarı çıkmaktan korkar.

I object to his proposal.

I object to doing the job as he proposed.

Onun önerisine karşı çıkarım.

İşin onun önerdiği gibi yapılmasına karşı çıkarım.

I'm looking forward to my holiday.

I'm looking forward to having my holiday soon.

Tatil için sabırsızlanıyorum.

Yakında tatile gideceğim için sabırsızlanıyorum.

 

 

Son iki ornekte, "to" dan sonra gerund kullanımına dikkat ediniz. Bu orneklerde "to", infinitive'in bir bolumu değil, preposition'dır ve kendisinden sonra bir gerund gelir.

 

I want a book on pollution.

I want to read a book on pollution.

Çevre kirliliği ile ilgili bir kitap istiyorum.

Çevre kirliliği ile ilgili bir kitap okumak istiyorum.

I object to her offer.

I object to having the meeting at such a late hour.

Onun teklifine karşı çıkıyorum.

Bu kadar geç bir saatte toplantı yapılmasına karşı çıkıyorum

 

 

 

Yukarıdaki orneklerden birincisinde, "want" in kendine ait bir preposition'ı yoktur. Bu nedenle kendinden sonra direk nesne alır (want a newspaper, want a job, etc.) Ancak "want' tan sonra fiile gecerken "to" ile gecilir, yani to + infinitive gelir, (want to buy, want to sleep, etc.) İkinci ornekte ise "to" "object' fiiline bağlı bir preposition'dır. Bu nedenle, "object" ten sonra bir nesneye gecerken de "to" kullanılır. Fiil ise gerund biciminde gelir.

 

  1. Preposition'ı "to" olan yapılar

 

be accustomed to

I'm accustomed to Turkish coffee.

I'm accustomed to drinking Turkish coffee.

Türk kahvesine alışık değilim.

Türk kahvesi içmeye alışık değilim.

 

be used to

I'm not used to heavy clothes.

I'm not used to wearing heavy clothes.

Gösterişli giysilere uygun değilim.

Gösterişli giysiler giymeye uygun değilim.

 

look forward to

I look forward to your letter.

I look forward to receiving a letter from you.

Senin mektubun için sabırsızım.

Senden bir mektup alacağıma sabırsızım.

 

be opposed to

I'm opposed to excessive spending on cosmetics.

I'm opposed to spending excessively on cosmetics.

Makyaj malzemelerine aşırı para harcanmasına karşıyım.

Makyaj malzemelerine aşırı para harcamaya karşıyım.

object to/have an objection to

I have an objection to the plan.

I have an objection to carrying out the plan in this way

Benim plana itirazım var.

Ben planın bu şekilde yürütülmesine karşıyım.

prefer something to doing something

I prefer tennis to basketball.

I prefer playing tennis to playing basketball.

Tenisi basketbola tercih ederim.

Tenis oynamayı basketbol oynamaya tercih ederim.

 

In addition to

In addition to jeans, she bought lots of other things.

In addition to buying jeans, she bought lots of other things.

Kot pantolona ilaveten bir sürü şey satın aldı.

Kot pantolon satın almaya ilaveten bir sürü şey satın aldı.

 

 

  1. "Preposition + Gerund" yapısını uc bolumde inceleyebiliriz.

 

1. Verb + Preposition + Gerund FİİL+EDAT+İSİMFİİL

2. Adjective + Preposition + Gerund SIFAT+EDAT+İSİMFİİL

3. Noun + Preposition + Gerund İSİM+EDAT+İSİMFİİL

 

  1. Verb + Preposition + Gerund FİİL+EDAT+İSİMFİİL

 

Bir preposition ile birlikte kullanılan fiilleri iki gruba ayırabiliriz.

 

Verb + Preposition + Gerund = FİİL+EDAT+İSİMFİİL

 

abstain from

He now has to abstain

from

drinking alcohol.

Artık onun içkiden uzak durması gerekiyor.

apologize for

He apologized

for

being late.

Geç kaldığı için özür diledi.

adjust to

You will have to adjust

to

eating English meals when you go there.

Oraya gittiğinizde İngiliz yemekleri yemeye alışmanız gerekecek.

approve/disapprove of

Do you approve

of

her staying out so late.

Bu kadar geç kalmasını onaylıyor musun?

argue about

Last night, we argued

about

her staying out so late?

Dün gece onun bu kadar çok geç kalmas hakkında tartışmıştık.

believe in

I really believe

In

working hard for world

peace.

Dünya barışı için gerçekten çok çalışılması gerektiğine inanıyorum

care about

Do you care

about

being well-dressed?

İyi giyinmeyi önemsiyor musun?

comment on

I don't want to comment

on

his solving the problem.

Sorunu çözmesi hakkında yorum yapmak istemiyorum.

complain about

He always complains

about

having too much work.

Her zaman çok fazla iş yapmaktan şikayet eder.

concentrate on

You have to concentrate

on

improving your grammar.

Dil bilginizi geliştirmeye konsantre olmalısınız.

consist of

Being a good student consists

of

studying regularly

İyi bir öğrenci olmak düzenli çalışmakla olur.

deal with

I want to deal

with

redecorating the house.

Evi yeniden dekore etmekle uğraşmak istiyorum.

decide against

Seeing the cold weather, we decided

against

going on a day out.

Soğuk havayı görünce dışarı çıkmamaya karar verdik.

depend on (upon)

Passing the exam depends

on

your studying hard .

Sınavı geçmek, sıkı çalışmanıza bağlıdır.

dream of

He has always dreamed

of

being a famous actor.

Hep ünlü bir aktör olmayı hayal etmiştir.

feel like

I feel

like

having a short trip.

Kısa bir yolculuk yapmak gerek gibi hissediyorum.

forget about

She is trying to forget

about

being deceived by him.

Onun tarafından aldatıldığını unutmaya çalışıyor.

insist on

Do you still insist

on

wearing that funny tie?

Hala o komik kravatı takmakta ısrar ediyor musun?

look forward to

What are you looking forward

to

doing most?

En çok ne yapmaya can atıyorsunuz?

object to

Why do you always object

to

my wearing jeans?

Neden her zaman kot pantolonuma karşı duruyorsun?

participate in

I want to participate

in

formulating the budget.

Bütçenin oluşturulmasına ortak olmak istiyorum.

plan on

What do you plan

on

doing this weekend?

Bu hafta sonu ne yapmayı planlıyorsun?

refer to

In his speech, the chairman referred

to

expanding the firm into the Middle East

Başkan konuşmasında firmanın Ortadoğu'ya açılmasından bahsetti.

take advantage of

We should take advantage

of

living in a big city.

Büyük bir şehirde yaşamanın avantajlarından yararlanmalıyız.

talk about

Last night, we talked

about

economizing to keep up with the increasing prices.

Dün gece artan fiyatlara ayak uydurmak için ekonomiden bahsettik.

think about/of

She is thinking

about

spending a year in England to improve her English.

İngilizcesini geliştirmek için İngiltere'de bir yıl geçirmeyi düşünüyor.

succeed in

Are you sure you'll succeed

In

persuading your father?

Babanı ikna etmekte başarılı olacağına emin misin?

worry about

Don't worry

about

my working so hard.

Bu kadar çok çalıştığım için endişelenme.

 

 

B. Verb + Object + Preposition + Gerund FİİL+NESNE+EDAT+İSİMFİİL

 

accuse someone of

They accused

the man

of

robbing the bank.

Adamı bankayı soymakla suçladılar.

apologize to someone for

She apologized

to me

for

being late.

Geç kaldığı için benden özür diledi.

arrest someone for

They arrested

the guard

for

helping the robbers.

Soygunculara yardım ettiği için gardiyanı tutukladılar.

blame someone for

I blamed

her

for

making me late.

Beni geciktirdiği için onu suçladım.

charge someone with

They will charge

him

with

falsifying the accounts

Onu hesaplarla oynamakla suçlayacaklar

complain to someone about

I complained to

the owner

about

hassling us for the rent.

Ev sahibi hakkında kira için bizi rahatsız ettiği için şikayette bulundum.

congratulate someone on

I congratulated

him

on

being the top student.

En iyi öğrenci olduğu için kendisini tebrik ettim.

deter someone from

The storm deterred

the climbers

from

going on their climb.

Fırtına, dağcıları tırmanmaya gitmekten caydırdı.

devote oneself to

She devoted

herself

to

bringing up her children.

Kendini çocuklarını büyütmeye adadı.

discourage someone from

Someone discouraged

her

from

entering the beauty contest.

Birisi onu güzellik yarışmasına girmekten vazgeçirdi.

forgive someone for

I can't forgive

him

for

lying to me.

Bana yalan söylediği için onu affedemem.

involve someone in

They didn't involve

their father

in

fighting their rivals.

Rakipleriyle kavga etmeye babalarını dahil etmediler.

keep someone from

By speaking too loudly, they kept

me

from

studying.

Çok yüksek sesle konuşarak beni ders çalışmaktan alıkoydular.

prevent someone from

What prevented

him

from

leaving on holiday?

Tatile gitmesine ne engel oldu?

punish someone for

You shouldn't punish

him

for

stealing his candy.

Şekerini çaldığı için onu cezalandırmamalısın.

stop someone from

Her attitude stopped

me

from

making friends with her.

Tutumu, onunla arkadaş olmamı engelledi.

suspect someone of

They suspected

him

of

betraying his partners.

Ortaklarına ihanet ettiğinden şüpheleniyorlardı.

thank someone for

I want to thank

them

for

helping me to find some accommodation.

Kalacak yer bulmama yardım ettikleri için onlara teşekkür etmek istiyorum.

warn someone about

We warned

the children

about

going too near the lake.

Gölün çok yakınına gitmeme konusunda çocukları uyardık.

warn someone against

We warned

the children

Against

playing too near the lake.

Gölün çok yakınında oynamamaları konusunda çocukları uyardık.

 

 

Bu fiiller passive durumda cok sık kullanılır.

 

They accused the man of robbing the bank.

The man was accused of robbing the bank.

Adamı bankayı soymakla suçladılar.

Adam bankayı soymaktan suçlandı.

The doctor warned me against smoking so heavily.

I was warned against smoking so heavily.

Doktor beni sigara içmeye karşı çok ciddi şekilde uyardı.

Sigara içmeye karşı çok ciddi uyarıldım.

They discouraged her from going abroad for her education.

She was discouraged from going abroad for her education.

Onu yurt dışına eğitim için gitmekten vazgeçirdiler.

O yurt dışına eğitim için gitmekten vazgeçirildi.

The customers blame me for delaying their orders.

I am blamed by the customers for delaying their orders.

Müşteriler siparişleri geciktiği için beni suçladılar.

Müşteriler tarafından siparişlerini geciktirmekle suçlandım.

They suspected the man at the corner of being a thief.

The man at the corner was suspected of being a thief.

Köşedeki bir adamı hırsız olmakla suçladılar.

Köşedeki adam bir hırsız olmakla suçlandı.

She devoted herself to providing every possible advantage for her children.

She was devoted to providing every possible advantage for her children.

O kendisini çocukları için her türlü yararı sağlamaya adamıştır.

O çocukları için her türlü yararı sağlamaya adanmıştı.

 

 

 

2. Adjective + Preposition + Gerund= SIFAT+EDAT+İSİMFİİL

 

 

  1. Pek cok sıfat bir preposition ile birlikte kullanılır ve bu preposition'dan sonra bir isim ya da gerund gelir. Sıfatlarla cumle kurarken yaygın olarak kullanabileceğimiz fiiller sunlardır: be, seem, appear, remain, look, become, get, feel.

 

 

Your younger son seems very good at drawing.

Sizin küçük oğlan çizimde çok iyi görünüyor.

Are you interested in taking photographs?

Fotoğraf çekimiyle ilgileniyor musun?

Though I tried to comfort her, she remained concerned about not hearing from her son.

Onu teselli etmeye çalışmasına rağmen oğlundan haber olmamasından endişeliydi.

You are certainly capable of doing much better work.

Kesinlikle çok fazla iş yapma yeteneğine sahipsin.

After the resignation of the manager's secretary, Mrs. Brown became responsible for carrying out her duties.

Müdürün sekreterinin istifasının ardından Mrs. Brown onun görevlerini yürüten sorumlu oldu.

 

 

 

  1. Bu sekilde yaygın olarak kullanılan sıfatlar sunlardır:

 

accustomed to

alışkın

good at

iyi

afraid of angry

kızmaktan korkan

grateful to sb. for

birine minnettar

at appropriate

uygun

feel guilty for/about

suçlu hisseden

for ashamed of

utanan

be guilty of

suçlu

aware of bored

sıkıldığının farkında

incapable of

aciz

with capable of

yetenekli

interested in jealous

kıskançlıkla ilgili

concerned about

hakkında endişeli

of keen on lazy

tembelliğe düşkün

content with

ile mutlu

about opposed to

e karşı

delighted at

memnun

proud of

ile gurur duyan

different from/to/than

den farklı olan

responsible for

den sorumlu

essential to/for

için gerekli

similar to

e benzer

excellent at

ede mükemmel

sorry about

için üzgün

excited about

hakkında heyecanlı

successful in suitable

başarılı

exposed to

e maruz

for sure of (about)

birşeye emin

famous for

ünlü

surprised at terrified

dehşetle şaşkın

fed up with

bıkkın

of tired of (from) used

maktan yorgun

fond of

düşkün

to (accustomed to)

meye alışkın

generous about/in

cömert

worried about happy about

hakkında /hakkında endişeli

 

 

  1. Tired of, bir seyden bıkmak, sıkılmak anlamına gelir. (=bored with, fed up with) Tired from, bir isten dolayı yorulmak anlamındadır.

 

 

I'm tired of waiting for the bus to come. Let's go with taxi

Otobüsün gelmesini beklemekten sıkıldım. Hadi taksiyle gidelim.

I think I'm getting old. I'm beginning to feel tired from working so hard.

Sanırım yaşlanıyorum. Çok fazla çalışmaktan yorgun hissetmeye başladım.

 

 

 

  1. Good at kullanımına benzer sekilde bad at, hopeless at, brilliant at, quick at, slow at gibi yapılar da kullanabiliriz.

 

She is quite quick at writing compositions in English but rather slow at speaking.

İngilizce kompozisyon yazmak konusunda oldukça hızlıdır ama konuşmakta oldukça yavaştır.

You can rely on that carpenter. He is brilliant at doing his job.

Bu marangoza güvenebilirsiniz. O işinde çok başarılı.

 

  1. Be/get used to doing (be/get accustomed to doing) ile gecmisteki alıskanlıklarımızı ifade ettiğimiz "used to do" kalıbı arasındaki ayrıma dikkat ediniz.

 

I'm used to drinking coffee as soon as I get up in the morning.

Sabah kalkar kalkmaz kahve içmeye alışkınım

The job seemed rather difficult to me at first, but soon I got used to working there.

Önceleri iş bana oldukça zor geldi ama kısa surede orada çalışmaya alıştım.

You will have to get used to doing your chores on your own when you leave your family.

Ailenden ayrılınca islerini kendi basına yapmaya alışmak zorunda kalacaksın.

She has been used to Iiving alone since her husband's death.

Kocasının ölümünden beri yalnız yasamaya alışkın.

My mother used to do my chores for me when I lived with them, but after I left my family, I had to do them by myself.

Ailemle birlikte otururken işlerimi annem yapardı.Ama sonra ailemden ayrıldım ve kendim yapmak zorunda kaldım.

I used to smoke more when I was at university, but now I smoke less.

Üniversitedeyken daha çok sigara içerdim ama şuan daha az içiyorum.

She used to be quite slim before she got married.

Evlenmeden önce oldukça zayıftı.

 

 

 

  1. Noun + Preposition + Gerund = İSİM+EDAT+İSİMFİİL

 

Bazı isimler kendilerinden sonra bir preposition + gerund yapısıyla kullanılırlar. Bazıları da hem kendinden once hem de kendinden sonra preposition alabilirler. Bu sekilde yaygın olarak kullanılan yapılar sunlardır:

 

on account of

Yüzünden

in (the) case of

durumunda

*difficulty in

sıkıntı/güçlükk çekmek

in addition to

ilaveten, yanı sıra

*in charge of

ile yükümlü

*in danger of

tehlikesiyle karsı karsıya

in exchange for

karsılık olarak

excuse for

mazereti olmak

in favour of

lehinde olmak, taraftar olmak

for fear of

korkusuyla

*in the habit of

alışkanlığında olmak

in return for

karsılık olarak

instead of

yerine

interest in

ilgisi olmak

in the course of

sırasında, esnasında

in the middle of

ortasında

need for

gereksinimiyle

reason for

nedeni

for the sake of

hatırı için, uğruna

in spite of

rağmen

technique for

tekniğiyle

the point of

nın gereği,

*on the point of

yapmak üzere olmak

 

  1. Bu kalıplan kullanırken, gerund'un basında possessive adjective (my, your, his, etc.) yaygın olarak kullanılır. (Basında yıldız bulunan yapılarla possessive kullanılmaz.)

 

I'm not in favour of your going abroad for education.

Senin yurt dışına eğitim için gitmeni desteklemiyorum.

In exchange for your taking the time to help me, I want to do something for you.

Bana yardım etmek için ayırdığın zaman karşılığında ben de senin için bir şey yapmak istiyorum.

I have a great interest in his singing.

Onun şarkı söylemeye büyük ilgisi var.

 

  1. The point of, bir seyi yapmanın gereği, anlamı demektir ve daha çokk olumsuz bicimde kullanılır (bir gereği/anlamı yok).

 

The road is winding. I don't understand the point of your driving so fast.

Yol virajlı, bu noktada o kadar hızlı araç sürmenin gereğini anlamıyorum.

 

Bu yapı there is kalıbıyla, "there is no/isn't any point in doing' biciminde de kullanılır.

There is no point in waiting for him any more. He won't come.

Onu daha fazla beklemenin anlamı yok.Gelmeyecek.

 

 

On the point of doing, "be about to do" (...yapmak uzere olmak) anlamındadır.

 

I was on the point of leaving home when the phone rang.

Telefon çaldığında evden ayrılmak üzereydim.

I was about to leave home when the phone rang.

Telefon çaldığında evden ayrılmak üzereydim.

 

  1. Have difficulty In, preposition almadan da kullanılır ve yine, kendinden sonra gerund alır. Difficult'm onunde no, little, less, much, more, great gibi sozcukler kullanarak, zorluğun derecesini azaltabilir ya da coğaltabiliriz. Have difficulty ile aynı anlamda ' have trouble/have a hard time/have a difficult time doing something yapılarını da kullanabiliriz.

 

I had great difficulty (in) finding a flat at a price I could afford.

Paramın yeteceği bir daire bulmakta zorluk yaşadım.

You will have no difficulty/won't have any difficulty (in) answering the questions about the prepositions if you learn all of them by heart.

Eğer edatların hepsini ezberlersen soruları yanıtlarken zorluk yaşamazsın.

 

We were late for the concert on account of your taking too much time to get dressed.

Giyinmenin çok fazla zaman alması yüzünde konsere geciktik.

I can only afford to look after myself now, but in (the) case of my parent's needing any help, I'd go short myself.

Şuan sadece kendime bakmaya gücüm yetiyor ama ailemin herhangi bir şeye ihtiyacı olması durumunda aniden kendim giderim.

In addition to working in an office during the day, she is attending English courses in the evenings.

Gün boyu ofiste çalışmasının anında akşamları İngilizce kursuna katılıyor.

You are in charge of meeting the customers and making them feel comfortable.

Müşterilerle görüşmekle ve onların rahatını sağlamakla görevlisiniz.

You are in danger of losing all your money.

Tüm paranı kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyasınız.

In exchange for borrowing this book from you, I can lend you one of mine.

Sizden bu kitabı ödünç almak karşılığında kendiminkini ödünç verebilirim.

Do you have a good excuse for being late?

Geç kalman konusunda iyi bir bahanen var mı?

I'm in favour of taking strict measures against drunken driving.

İçkili araç kullanmaya karşı katı önlemler alınmasından yanayım.

We went in quietly for fear of waking the others at home.

Evdeki diğer yaşayanları uyandırma endişesiyle sessizce gittik.

I'm not in the habit of going to bed very late.

Çok geç yatmaya alışık değilim.

Will you get anything in return for helping them?

Onlara yardım etmek karşılığında bir şey alacak mısın?

Let's watch the film on TV instead of playing cards.

İskambil kağıdı oynamak yerine televizyonda film izleyelim.

She has a great interest in learning about other cultures.

Diğer kültürleri öğrenmekte büyük ilgisi vardır.

There was great chaos in the course of the minister's speaking to the public.

Bakanın ulusal konuşması sırasında büyük bir kaos vardı.

When they heard a sound like a bomb exploding, the professor stopped speaking right in the middle of giving his lecture.

Onlar bomba gibi bir patlama sesi duyduklarında profesör konferansta yaptığı dersin ortasında konuşmayı bıraktı.

Can you tell me what is the need for your working so hard?

Bana söyleyebilir misin neden bu kadar çok çalışmaya ihtiyacın var?

The reason for his not being able to get up early is that he goes to bed very late.

Çok geç yatmasından dolayı erkenden kalkamamaktadır.

Everybody must do whatever they can for the sake of realizing world peace.

Dünyadaki barışı sağlamak uğruna herkes elinden geleni yapmak zorundadır.

She's having difficulty (in) making ends meet in spite of earning a. big salary.

Yüksek maaş almasına rağmen geçinmekte zorluk yaşamaktadır.

If you want to improve your writing skills, you should learn the techniques for writing good paragraphs.

Yazma yeteneğinizi geliştirmek istiyorsanız ,paragraf yazma tekniklerini iyi öğrenmelisiniz.

I don't see the point of buying a second car. We share the present one with no problems.

İkinci bir araba almaktaki amacı anlayamıyorum. Sorunsuzca şuankini paylaşırız.

They were on the point of leaving the office when it started to rain heavily.

Onlar tam ofisten ayrılmak üzereyken aşırı derecede yağmur başladı.

 

EXPRESSIONS + GERUND = DEYİM+İSİMFİİL

 

  • It's no use/It's no good ... (... bir yararı yok)

 

It's no use trying to conceal what you have just done. I saw you.

Yaptıklarını gizlemeye çalışmanın bir yararı yok. Seni gördüm

It's no good trying to persuade my father. He won't allow me to come with you.

Babamı ikna etmeye çalışmanın bir yararı yok. Seninle gelmeme izin vermeyecektir.

 

  • There Is no point In ... (... bir anlamı yok)

There is no point in running for the train. It must have left by now.

Tren için koşmanın bir anlamı yok . O şuan gardan ayrılmış olmalı.

There was no point in waiting for him in front of the cinema after the film had started, so I went in.

Film başladıktan sonra onu sinemanın önünde beklememin bir anlamı yoktu. Bende içeri girdim.

 

  • It's worth .../It's not worth ... (... yapmaya değer/... yapmaya değmez)

 

I don't think it's worth mending this pullover. It's already worn-out.

Bu kazağı tamir etmeye değeceğini düşünmüyorum. Zaten yıpranmış.

This book isn't worth reading. Its plot is nonsense.

Bu kitap okumaya değmez.Kurgusu saçma.

 

  • A waste of time/money/energy ... (... zaman/para/enerji kaybı)

 

It's a waste of money buying more things than you need.

İhtiyacından fazla şey satın almak para kaybıdır.

It's a waste of time trying to do all this work by yourself. You can ask for help.

Bütün işi kendi başına yapmak zaman kaybıdır. Yardım isteyebilirsin.

 

  • Spend/waste (time, money, energy) ... (... yaparak vakit gecirmek/para, enerji harcamak/ vaktini, enerjini, parayı bosa harcamak)

 

Yesterday, I spent the whole day cleaning the house.

Dün bütün gün ev temizleyerek vakit geçirdim.

He usually spends hours trying to repair things.

Genellikle eşyaları tamir etmeye saatler harcar.

You waste a lot of time watching those ridiculous series on TV.

Bu saçma dizileri izlemeye çok fazla zaman harcıyorsun.

 

 

 

  • Without doing ... (... yapmadan, ... yapmaksızın)

 

Don't go out without putting on your coat. It's rather cold outside.

Üstüne palto giymeden dışarı çıkma.Dışarısı oldukça soğuk.

I was really surprised when she went past me without greeting me.

Bana selam vermeden geçip gittiğinde gerçekten çok şaşırmıştım.

 

 

  • By doing ... (... yaparak) By doing, temel cumledeki eylemi nasıl yaptığımızı acıklar.

 

She passed the university exam by studying very hard.

Çok fazla ders çalışarak üniversite sınavını geçti.

I'm very short of time. I can only catch the bus by running fast.

Zaman konusunda çok yetersizim.Otobüse sadece hızla koşarak yetişebiliyorum.

Because it can't speak, a baby makes its needs known by crying.

Çünkü konuşamıyor.Bir bebek ihtiyaçlarını sadece ağlayarak anlatır.

 

  • Go + gerund Pek cok aktivite, ozellikle sportif olaylar, icin go + gerund kullanılır:

 

go shopping

alışveriş yapmak

go hiking

dağa tırmanmak

go swimming (go for a swim)

yüzmek

go hunting

avlanmak

go running (go for a run)

koşmak

go sightseeing

geziye gitmek

go camping

kamp yapmak

go skating

patenle kaymak

go fishing

balık tutmak

go skiing

kayak yapmak

 

 

I went shopping yesterday, so I wasn't at home in the afternoon.

Dün alışveriş yapmaya gittim yani öğleden sonra evde değildim.

My husband and my son are very fond of catching fish, so they often go fishing along the Bosphorus.

Kocam ve oğlum balık yakalamaya çok düşkündür.Sık sık boğazda balık tutmaya giderler.

 

  • Busy doing something (birseyi yapmakla mesgul olmak)

 

In this season, the peasants are very busy harvesting their crops.

Bu mevsimde köylüler mahsüllerini hasat etmekle çok meşguldürler.

Don't disturb her. She's busy compiling the information for her graduation thesis.

Onu rahatsız etme.Bitirme tezi ile ilgili bilgi derlemekle meşgül.

 

 

Busy'den sonra direk bir isim geliyorsa, isimden once with kullanılır.

 

She is busy with her homework.

O ödeviyle meşgul.

They are busy with their financial problems these days.

Onlar bugünlerde kendi maddi sorunları ile meşguller.

 

  • Have fun/have a good time doing

We had fun telling each other our childhood memories.

Birbirimize çocukluk anılarını anlatırken eğlendik.

My sister in England says in her letter that she is having a good time there visiting interesting places and meeting people from various cultures.

İngiltere’deki ablam mektubunda iyi zaman geçirdiğini ilginç yerleri ziyaret ettiğini ve çeşitli kültürlerden insanlarla tanıştığını söylüyor.

 

  • Sit/stand/lie + expression of place + gerund

 

After the guests left, I lay in bed reading until I got sleepy.

Konuklar gittikten sonra uykum gelene kadar yatakta uzanarak okudum.

I stood there, in front of the cinema, waiting in vain for him to come.

Orada sinemanın önünde boşu boşuna onun gelmesini bekleyerek dikildim .

After breakfast, father usually sits in his armchair reading the newspaper.

Kahvaltıdan sonra babam genellikle koltuğunda oturup gazete okur.

 

 

THE PERFECT GERUND

 

Yuklem ile gerund'ı, gerceklestikleri zaman acısından karsılastırdığımızda, eğer gerund yuklemden once gerceklesmisse, simple gerund (doing) yerine perfect gerund (having done)

kullanabiliriz.

 

The thief admitted that he had stolen the car.( [Arabayı calmıs olması (had stolen), yuklemden (admitted) daha once gerceklesmistir.]

Hırsız arabayı çaldığını itiraf etti.

The thief admitted stealing/having stolen the car.

Hırsız araba çaldığını itiraf etti.

At the court, the headmaster denied hitting/having hit the child.

Mahkemede okul müdürü çocuğa vurduğunu reddetti.

He was accused of embezzling/having embezzled a large sum of money into his own account.

Büyük meblağda parayı zimmetine geçirmekten suçlandı.

I appreciated your helping/having helped me.

Bana yardımından dolayı sana minnettarım.

 

 

Perfect gerund kullanımı admit ve deny fiilleri ile yaygındır. Diğer fiillerle simple gerund tercih edilir

 

THE PASSIVE GERUND

 

Passive'in temel kuralı be + past participle (be done) olduğu icin, kendinden sonra gerund alan fiiller, bu passive yapıyı being done biciminde alır.

 

I have been invited to the party. I appreciate this.

I appreciate being invited to the party.

Partiye davet edildim.Buna minnettarım.

Partiye davet edilmekten minnettarım.

 

 

Bu kullanımlarda yuklemin active, gerund'm passive olduğuna dikkat ediniz.

 

 

She insists on our telling her the truth whatever it is.

O ne olursa olsun doğru söylediğine ısrar ediyor.

She insists on being told the truth whatever it is.

O ne olursa olsun doğru söylemiş olduğuna ısrar ediyor.

I don't enjoy being asked personal questions.

Ben kişisel sorular sorulmasından hoşlanmam.

You can't go to a party without being Invited.

Partiye davet edilmeden gidemezsin.

Being the son of a very rich man, he is in danger of being kidnapped.

Çok zengin bir adamın oğlu olduğundan kaçırılma tehlikesi ile karşı karşıyadır.

He is justly proud of being elected chairman.

Seçilmiş başkan olmanın gururunu yaşamaktadır.

For fear of being attacked, she avoids going out alone after dark.

Saldırıya uğrama korkusuyla karanlıkta yalnız gitmekten çekinir.

I resented not being invited to the wedding.

Düğüne davet edilmemekten rahatsız oldum.

I can't stand being told what to do.

Ne yapılacağının söylenmesine katlanamıyorum.

I don't recall being informed about this case.

Bu durumdan haberdar olduğumu hatırlamıyorum.

 

 

Perfect gerund'm passive bicimi icin having been done kullanılır.

 

The man denied being involved/having been involved in the robbery.

Adam soyguna karışmış olduğunu yalanladı.

She went to the party without being invited/having been invited.

Davet edilmeden partiye gitti.

I don't recall being told/having been told about this case before.

Bu durumdan haberdar edilmiş olduğumu hatırlamıyorum.

She doesn't seem interested in being given/having been given a reward for her work.

Çalışmasına ödül verilmiş olmasına ilgili gözükmüyor.

 

INFINITIVES-İngilizce Mastar Kullanımı

  1. Infinitive, fiilin basına "to" ekleyerek ya da fiili yalın haliyle kullanarak elde edilir. Bir infinitive, aynı gerund gibi, cumlede ozne ya da nesne durumunda kullanılabilen isimlesmis fiildir.

Infinitive tek bir sozcukten olusabilir (simple infinitive: to succeed, to rest, etc.), ya da bir sozcuk grubundan olusabilir (infinitive phrase: to talk about economy, to study medicine at university, to drive dangerously, etc.)

 

She wants to study languages at university.

Üniversitede dil okumak istiyor.

To be a student is really difficult.

Öğrenci olmak gerçekten zordur.

They are planning to move into another house.

Onlar başka bir eve taşınmayı planlıyorlar.

Her father doesn't let her go out alone at night

Babam onu gece tek başına dışarı bırakmaz.

His poor appearance made us feel sorry for him.

Onun sefil görünümü bizi üzdü.

 

 

  1. b) Infinitive'! olumsuz yapmak icin basına "not" getirilir.

 

It's difficult for a mother not to feel concerned about her children.

Bir annenin çocukları için endişelenmemesi zordur.

I agreed not to Invite too many people to the party.

Partiye çok fazla insan davet etmemeye karar verdim.

She pretended not to see me.

Beni görmemiş gibi davrandı.

 

  1. Yuklemin olumsuz olmasıyla, infinitive'in olumsuz olmasının cumlenin anlamını değistirdiğine dikkat ediniz.

 

I haven't decided yet to go to the cinema with you.

Sizinle sinemaya gitmeye henüz karar vermedim.

l have decided not to go to the cinema with you.

Sizinle sinemaya gitmemeye karar verdim.

 

 

Yukarıdaki cumlelerden birincisinde, karar verme eylemi henuz gerceklesmemis. Bu yuzden "decide" fiilinin kendisi olumsuz. Đkinci cumlede ise karar verme eylemi gerceklesmis. Ancak olumsuz yonde bir karar verilmis. Bu nedenle olumsuzluk "go" fiiline aittir (not to go).

 

She didn't agree to buy a small car.

Küçük bir araba almaya razı olmadı.

She agreed not to buy a small car.

Küçük bir araba almamaya razı oldu.

 

 

INFINITIVE AS SUBJECT OF THE SENTENCE

 

  1. Simple Infinitive ya da Infinitive phrase bir cumlenin oznesi olabilir. Ancak İngilizce'de, cumleye Infinitive ile baslamak pek yaygın değildir. Bunun yerine cumleye "it" ile baslayıp, asıl ozneyi yuklemden sonra kullanmak daha yaygındır.

 

 

To save money is impossible these days.

It is impossible to save money these days.

Para biriktirmek bugünlerde imkansız.

Bugünlerde para biriktirmek imkansız.

To chat is fun.

It is fun to chat.

Sohbet etmek eğlencelidir.

Sohbet etmek eğlencelidir.

 

Bu cumlelerde "it" anlamı etkilemez. Yani her iki cumlenin de Turkce'ye cevirisi aynıdır.

 

To travel by minibus takes a lot of time.

It takes a lot of time to travel by minibus.

 

Minibüsle seyahat etmek çok zaman alır.

To jump out of a plane with a parachute takes courage.

It takes courage to jump out of a plane with a parachute.

 

Paraşütle uçaktan atlamak cesaret ister.

To become perfect in a foreign language takes years.

It takes years to become perfect in a foreign language.

 

Bir yabancı dilde mükemmel olmak yıllar alır.

 

 

  1. Daha once bir gerund'ın da cumlenin oznesi durumunda olabildiğini gormustuk. Pek cok cumlede, oznenin gerund ya da infinitive olması arasında bir fark yoktur. Ancak ozne genel bir durumu ifade ediyorsa gerund, ozel bir durumu ifade ediyorsa infinitive tercih edilir.

 

Swimming is my favourite sport.

Yüzmek en sevdiğim spordur.

Reading is very important for children.

Okumak çocuklar için çok önemlidir.

Knowing English enables you to communicate with foreigners.

İngilizce bilmek size yabancılarla iletişim kurmayı sağlar.

To swim in that river isn't at all wise.

O nehirde yüzmek akıllıca değil.

To read this book in just three days will be difficult.

Bu kitabı üç günde okumak zor olacak.

To learn English will enable you to find a good job.

İngilizce öğrenmek size iyi bir iş bulmanızı sağlar.

 

Cumleye "it" ile baslıyorsak, devamındaki tamamlayıcısı genellikle infinitive olur. (Informal English'de, "it" ile baslayan cumleler, ozellikle cok yaygın kullanılan bazı ifadeler, bazen bir gerund ile devam etmektedir.)

 

It isn't at all wise to swim in that river.

O nehirde yüzmek akıllıca değil.

It is important for children to read.

Çocuklar için okumak çok önemlidir.

Its nice to see you again.

Seni yeniden görmek güzel..

Its nice seeing you again.

Seni tekrar görmek güzel

 

Cumleye baslarken bir possessive adjective (my, your, his, All's, Jane's, my mother's etc.)

kullanıyorsak, ozne olarak gerund kullanılır.

 

Her not wanting to come with us is quite surprising.

Onun bizimle gelmek istememesi çok şaşırtıcı.

The employees complaining too much about the pay rise made the salary

Çalışanların ücret artışı konusunda çok fazla şikayeti var.

 

  1. For + Noun/Pronoun + Infinitive

Özne olarak bir infinitive, gerund ya da "if ile baslayan cumlelerde, eylemin kimin icin zor, kola vs. olduğunu belirtmek icin for + noun/pronoun kullanılır.

 

Swimming is easy for me.

Yüzmek benim için kolaydır.

To swim is easy for me.

Yüzmek benim için kolaydır.

It is easy for me to swim.

Benim için yüzmek kolaydır.

Driving in heavy traffic isn't difficult for an experienced driver.

Yoğun trafikte sürüş deneyimli bir sürücü için zor değildir.

To drive in heavy traffic isn't difficult for an experienced driver.

Yoğun trafikte araba sürmek deneyimli bir sürücü için zor değildir.

It isn't difficult for an experienced driver to drive in heavy traffic.

Deneyimli bir sürücü için yoğun trafikte araba sürmek zor değildir.

 

  1. Of + Noun/Pronoun + Infinitive

 

Ozne olarak "if ile baslayan cumlelerde, bazı sıfatlardan sonra of + noun/pronoun yapısı kullanılır. Bu sıfatlar, eylemi değil de, eylemi yapan kisiyi tanımlayan sıfatlardır: polite, kind, rude, smart, clever, etc.

 

It's kind of you to help me.

Bana yardım etmeniz çok nazikçe

It was very rude of him to treat you like that.

Sana böyle davranması büyük kabalıktı.

It was careless of me to leave the key in the house.

Anahtarı evde unutmam büyük dikkatsizlikti.

 

  1. Of + noun/pronoun ile for + noun/pronoun arasındaki ayrıma dikkat ediniz. For + noun/ pronoun, "bu eylemi yapmak bu kisi icin zor, kolay, vs." anlamını ifade ediyor. Of + noun/pronoun ise, "Kisi bu eylemi yaptığı icin dikkatsiz, dusunceli, kaba, nazik, vs." anlamını ifade ediyor.

It's necessary for you to learn English very well.

İngilizce'yi cok iyi oğrenmek sizin icin gereklidir.

It's clever of him to learn both English and computing.

Onun hem ingilizce hem de bilgisayar oğrenmesi cok akıllıca.

 

 

INFINITIVE AS DIRECT OBJECT

 

Kendinden sonra infinitive alan fiilleri uc gruba ayırabiliriz.

 

1. Verb + Infinitive

She decided to move to another city.

2. Verb + noun/pronoun + Infinitive

She persuaded me to go with her.

3. Either verb + infinitive or verb + noun/pronoun + infinitive

She expected to get home early. She

expected me to get home early.

 

  1. Verb + Infinitive

 

  1. Kendinden sonra doğrudan Infinitive alan fiillerden yaygın olarak kullanılanlar sunlardır:

 

afford

parası yetmek

consent

razı olmak

agree

kabul etmek

decide

karar vermek

appear

görünmek

demand

istemek

arrange

planlamak

deserve

haketmek

care

umursamak

endeavor

çabalamak

choose (prefer)

tercih etmek

fail

başaramamak

claim

iddaa etmek

happen

olmak

hesitate

çekinmek

offer

teklif etmek

hope

ummak

plan

planlamak

learn

öğrenmek

prepare

hazırlamak

manage

yönetmek

pretend

davranmak

mean

demek istemek

proceed

devam etmek

promise

söz vermek

seem

gibi görünmek

prove

ispatlamak

swear

yemin etmek

refuse

reddetmek

struggle

mücadele etmek

wait

beklemek

tend

bakmak

threaten

tehdit etmek

volunteer

gönüllü olmak

 

ÖRNEKLER

 

They couldn't afford to go on holiday last summer.

Onlar geçen yaz tatile gitmeyi göze alamadı.

I didn't agree to work with him.

Onunla birlikte çalışmayı kabul etmedim.

You appear to be pale today. Is there something wrong?

Solgun görünüyorsun. Bir sorun mu var?

We arranged to meet in front of the cinema.

Sinemanın önünde buluşmayı planladık.

I don't care to live alone.

Yalnız yaşamayı umursamıyorum.

She chose to stay home while we went out.

Biz dışarı çıkarken o evde kalmayı tercih etti.

Don't hesitate to contact me if you need any help.

Herhangi bir yardıma ihtiyacın olduğunda beni aramaya çekinme.

She endeavored to finish her homework, but she couldn't.

Ödevini bitirmek için çabaladı ama yapamadı.

She hopes to pass the exam with a good grade.

Sınavtan iyi bir notla geçmeyi umuyor.

He never seems to succeed.

Asla başarılı görünmüyor.

She sometimes tends to speak too much.

Bazen çok konuşma eğilimindedir.

Some of the students volunteered to bring some food for the picnic.

Bazı öğrenciler piknik için biraz yiyecek getirmede gönüllü oldular.

He couldn't wait to see the manager.

Müdürü görmek için sabırsızlanıyordu.

 

  1. Eğer prove ile prove'dan sonra gelen fiili aynı kisi yapıyorsa, reflexive pronoun + Infinitive kullanılabilir.

The new headmaster proved to be successful.

The new headmaster proved himself to be successful.

Yeni müdür başarılı olduğunu kanıtladı.

Yeni müdür başarılı olmak için kendini kanıtladı.

She soon proved to be reliable.

She soon proved herself to be reliable.

Güvenilir olduğunu çok geçmeden kanıtladı.

Güvenilir olmak için çok geçmeden kendini kanıtladı.

 

Prove'dan sonra infinitive kullanmadan, doğrudan sıfat kullanabiliriz.

 

The new project proved useless.

Yeni proje işe yaramaz olduğunu kanıtladı.

He soon proved successful.

Güvenilir olduğunu çok geçmeden kanıtladı.

 

  1. Verb + Noun/Pronoun + Infinitive

 

 

  1. Bu gruptaki fiiller, kendilerinden sonra doğrudan infinitive alamazlar. Yuklem ile infinitive arasında me, you, him, them, Jane, our teacher, my parents, etc. gibi bir nesne (indirect object) olması gerekir.

advise

tavsiye etmek

instruct

öğretmek

allow

izin vermek

invite

davet etmek

appoint

atamak

motivate

motive etmek

cause

sebep olmak

oblige

zorunlu olmak

caution

uyarmak

order

sipariş vermek

challenge

meydan okumak

permit

izin vermek

command

komut vermek

persuade

ikna etmek

compel

zorlamak

remind

hatırlamak

convince

ikna etmek

request

izin almak

direct

yönlendirmek

require

gerektirmek

enable

göstermek

show...

göstermek

encourage

cesaretlendirmek

teach

öğretmek

forbid

yasaklamak

tell

söylemek

force

zorlamak

tempt

özendirmek

hire

işe almak/tutmak

urge

zorlamak

implore

yalvarmak

warn

uyarmak

 

 

ÖRNEKLER:

 

I advised him to stop smoking.

Ona sigarayı bırakmasını tavsiye ettim.

Her father doesn't allow her to go out at night.

Babam onun gece dışarı çıkmasına izin vermez.

They appointed him to investigate the case.

Davayı araştırmak için onu görevlendirdiler.

The hard work caused me to feel depressed.

Çok çalışmak benim bunalmış hissetmeme neden oldu.

He challenged me to swim to the other side of the river.

O nehrin diğer kıyısına yüzmek için bana meydan okudu.

They compelled me to tell the truth about her.

Onun hakkında gerçeği söylemem için beni zorladılar.

Owning a car enables you to travel without difficulty.

Bir araba sahibi olmak zorlanmadan seyahat etmenizi sağlar.

Last night, we hired a babysitter to look after our son.

Dün gece,oğlumuz için bir bebek bakıcısı tuttuk.

Setting an aim motivates people to work harder.

Bir amaç belirlemek daha çok çalışmak için insanları motive eder.

I reminded him to buy some bread on his way back home.

Ona eve gelirken ekmek almasını hatırlattım.

My niece requested me to help her with her English assignment.

Yeğenim ev ödevi için ona yardım etmemi talep etti.

Her job requires her to travel a lot.

İşi çok seyahat etmesini gerektiriyor.

He told me to be there on time.

Zamanında orada olmamı söyledi.

His bad companions tempted him to drink heavily.

Onun kötü arkadaşları onu aşırı içmeye özendirdi.

 

 

  1. Bu fuller passive durumda ise, kendilerinden sonra doğrudan infinitive gelir. Cunku active cumlenin nesnesi ozne durumuna gecmistir.

I was advised to stop smoking.

Sigarayı bırakmam tavsiye edildi.

She isn't allowed to go out at night.

Gece çıkmasına izin verilmedi.

I was compelled to tell the truth about her.

Onun hakkında gerçeği söylemek zorunda kaldım.

He was reminded to buy some bread on his way back home.

Eve dönerken ekmek alması hatırlatıldı.

I was told to be there on time.

Orada zamanında olmam söylendi.

He was tempted by his bad companions to drink heavily.

Kötü arkadaşları tarafından aşırı içmeye özendirildi.

 

 

  1. Verb + Infinitive or Verb + Noun /Pronoun + Infinitive

 

  1. Bu gruptaki fiiller hem kendilerinden hemen sonra hem de bir dolaylı nesneden sonra infinitive alabilirler. Ancak iki cumlenin anlamı farklıdır. Su iki cumleyi inceleyelim.

I want to study hard.

Çok çalışmak istiyorum.

I want you to study hard.

Çok çalışmanı istiyorum.

 

Yukandaki cumlelerden birincisinde, her iki eylemi de (want, study) ozne yapıyor. İkincisinde ise, birinci eylemi (want) ozne, nesne durumundaki ikinci eylemi ise (to study} dolaylı nesne yapıyor.

 

  1. Bu gruptaki yaygın olarak kullanılan fiiller sunlardır:

 

ask

istemek

expect

beklemek

beg

yalvarmak

need

ihtiyacı olmak

choose

seçmek

prefer

tercih etmek

dare

cesareti olmak

promise

söz vermek

want

istemek

wish

dilemek

 

  1. Bu fiillerin, "promise" dısında, hepsi dolaylı nesne ile kullanıldığında, yukarıdaki ornekte gorduğumuz anlam değisikliğine uğrar. Ancak "promise" nesne aldığında da, eylemi yapan kisi durumunda bir değisme olmaz.

 

 

I promised to quit smoking (Soz veren ve sigarayı bırakacak olan "ben".)

(Soz veren ve sigarayı bırakacak olan yine "ben", "promised my mother" sadece sozun kime verildiğini belirtiyor.)

I promised my mother to quit smoking.

Anneme sigarayı bırakacağıma söz verdim.

 

  1. Soruda ya da olumsuz cumlede, dare fiilinden sonra infinitive "to" ile ya da yalın olarak gelebilir.

 

 

- Would you dare do/to do a parachute jump?

- No, I wouldn't dare do/to do that.

Paraşütle atlamak için cesaretiniz var mı?

Hayır, bunu yapmaya cesaret edemem.

 

Ancak, olumsuzluğu daren't biciminde ifade ediyorsak, infinitive yalın olarak gelir.

 

I daren't do a parachute jump.

Paraşütle atlamaya cesaret edemem.

 

Dare, kendinden sonra dolaylı nesne alıyorsa, to + infinitive kullanılır.

 

My friend dared me to swim across the Bosphorus.

Arkadaşım bana boğazdan karşıdan karşıya yüzmek için meydan okudu.

Do you dare me to talk back to my boss when I believe he is wrong?

Patronunun hatalı olduğunu düşündüğün zaman cevap vermeye cesaretin var mı?

 

ÖRNEKLER:

 

My little sister begged to come with us.

My friends begged me to change my mind.

Küçük kız kardeşim bizimle gelmek için yalvardı.

Arkadaşlarım fikrimi değiştirmem için bana yalvardılar.

I chose to Investigate the case.

I chose one of my colleagues to investigate the case.

Vakayı incelemeyi seçtim.

Vakayı araştırmak için arkadaşlarımdan birini seçtim.

I dared to go out alone in the dark.

 

I dared my sister to go out alone in the dark.

Karanlıkta dışarı çıkmaya cesaret ettim.

Kardeşimin karanlıkta tek başına dışarı çıkmasına izin verdim.

She needs to clean the house.

She needs someone to clean the house.

Onun evi temizlemesi gerekiyor.

Evi birisine temizletmesi gerekiyor.

She promised not to be late.

She promised me not to be late. (Anlamda bir değisme yok.)

Geç kalmayacağına söz verdi.

Gecikmeyeceğine söz verdi.

The client wished to see the manager.

The client wished me to inform the manager about the case.

Müşteri müdürü görmek istiyor.

Müşteri durumla ilgili müdürü bilgilendirmemi istedi.

 

GERUND or INFINITIVE

 

Bazı fiiller kendilerinden sonra hem gerund hem infinitive alabilirler. Bunların bir bolumunde, gerund ya da infinitive kullanılması anlam değisikliğine yol açmaz. Bir bolumunde ise anlam değisir.

 

  1. Gerund or İnfinitive with no or little change In meaning

advise

tavsiye etmek

encourage

teşvik etmek

allow

izin vermek

continue

devam etmek

attempt

girişmek

dislike

beğenmemek

begin

başlamak

dread

korkmak

cannot bear

katlanamamak

forbid

yasaklamak

hate

nefret etmek

intend

niyet etmek

like

sevmek

love

sevmek

need

ihtiyacı olmak

neglect

ihmal etmek

permit

izin vermek

prefer

tercih etmek

recommend

önermek

start

başlamak

 

  1. Bu fiillerden attempt, begin, cannot bear, continue, dislike, dread, hate, intend, like, love, neglect ve start gerund ya da infinitive aldığında aralarında onemli bir fark yoktur.

 

I attempted doing/to do the job without getting any help.

Hiç yardım almadan işi yapmaya yeltendim.

Just as I left the office, it began raining/to rain.

Ofisten çıkmamla birlikte yağmur yağmaya başladı.

I can't bear listening/to listen to that sort of music.

Bu tür müzik dinlemeye katlanamıyorum.

After a brief interval, we continued working/to work.

Kısa bir aradan sonra çalışmaya devam ettik.

She dislikes being told/to be told what to do.

O ne yapılacağının söylenmesinden hoşlanmaz.

I hate washing/to wash the dishes.

Bulaşık yıkamaktan nefret ederim.

They intend moving/to move into a bigger house.

Onlar daha büyük bir eve taşınmak niyetindeler..

I like walking/to walk

Yürüyüş yapmaktan hoşlanırım.

She loves playing/to play with children.

Çocuklarla oynamayı sever.

He neglected Informing/to Inform us about the case.

Davayla ilgili bizi bilgilendirmeyi ihmal etti.

I will start studying/to study as soon as the film is over.

Film biter bitmez ders çalışmaya başlayacağım.

 

 

  1. Bu fiillerin kendileri surerlik bildiren tense'lerle kullanılmıssa, kendilerinden sonra Infinitive alırlar.

 

It was beginning to rain when I left the office.

Ofisten ayrıldığım zaman yağmur başlamıştı.

She was still continuing to work at the same company despite many problems.

Bir çok soruna rağmen hala aynı şirkette çalışmaya devam ediyordu.

 

  1. Bu fiillerden advise, allow, encourage, forbid, permit ve recommend, kendinden sonra indirect object (him, them, etc.) varsa Infinitive; indirect object yoksa, gerund alır.

 

I advise driving more slowly on this slippery road.

I advise you to drive more slowly on this slippery road.

Bu kaygan yolda daha yavaş araba sürülmesini öneriyorum.

Bu kaygan yolda daha yavaş sürmeni öneriyorum.

I don't allow chewing gum during the class.

I don't allow my students to chew gum during the class.

Ders sırasında sakız çiğnenmesine izin vermiyorum.

Ders sırasında öğrencilerimin sakız çiğnemesine izin vermiyorum.

I encourage speaking freely in the class.

I encourage my students to speak freely in the class.

Sınıfta özgürce konuşmaya teşfik ederim.

Öğrencilerimi sınıfta özgürce konuşmaya teşfik ederim.

The law forbids travelling without wearing a seatbelt.

The law forbids us to travel without wearing a seatbelt.

Kanun emniyet kemeri takmadan yolculuk yapılmasını yasaklamaktadır.

Kanun bize emniyet kemeri takmadan yolculuk yapılmasını yasaklamaktadır.

My mother doesn't permit smoking in our house.

My mother doesn't permit me to smoke in our house.

Annem bizim evde sigara içilmesine izin vermez.

Annem bizim evde sigara içmeme izin vermez.

I recommended staying at an inexpensive hotel.

I recommended my brother to stay at an inexpensive hotel.

Ucuz bir otelde kalınmasını tavsiye ettim.

Kardeşime ucuz bir otelde kalmasını tavsiye ettim.

 

 

  1. Bu kural (indirect object'den sonra infinitive gelmesi] sadece bu fuller icin gecerlidir. Kendinden sonra sadece gerund alan fiiller, nesne olsa bile, yine gerund alır.

 

I suggested going to an Italian restaurant for a change.

I suggested their going to an Italian restaurant for a change.

Bir değişiklik olması için bir İtalyan restoranta gitmeyi önerdim.

Bir değişiklik olması için onlara bir İtalyan restoranta gitmesini önerdim.

 

  1. Need fiili active cumlede kendinden sonra Infinitive alır. Passive cumlede ise passive infinitive (to be done) ya da gerund (doing) alabilir.

 

I need to iron my shirt, (active)

My shirt needs to be ironed/needs ironing, (passive)

Gömleğimi ütülemem gerekiyor.

Gömleğimin ütülenmesi gerekiyor.

You need to repair the radio, (active)

The radio needs to be repaired/needs repairing, (passive)

Radyoyu tamir etmen gerekiyor.

Radyonun tamir edilmesi gerekiyor.

 

  • Bu fiillerden sadece attempt, begin, continue ve start surerlik bildiren tense'lerle kullanılır. Diğerleri kullanılmaz. "Kendisi progressive bir tense ile kullanılmıssa devamında infinitive alır" kuralı da sadece bu fiiller icin gecerlidir. Eğer bir fiil kendinden sonra Passive cumlenin oznesi insan ise, genellikle passive infinitive kullanılır.

 

You need to help her. (active)

She needs to be helped, (passive)

Ona yardım etmen gerekiyor.

Ona yardım edilmesi gerekiyor.

I need to tell them the truth, (active)

They need to be told the truth, (passive)

Onlara doğruyu söylemem gerekiyor.

Onlara doğrunun söylenmesi gerekiyor.

 

  1. Prefer fiilinin gerund ya da infinitive alması, bir tercihten diğerine gecerken arada kullandığımız gecis sozcuğune bağlıdır. Eğer arada "to" kullanılıyorsa gerund, "than" ya da "rather than" kullanılıyorsa infinitive alır.

 

I prefer walking to running.

I prefered to walk home today rather than take the bus.

Koşmaktansa yürümeyi tercih ederim.

Bugün eve otobüsle gelmek yerine yürümeyi tercih ettim.

 

Eğer sadece tercihi belirtip cumleyi bitiriyorsak, genel anlamdaki tercihlerimiz icin "prefer doing", spesifik tercihlerimiz icin "prefer to do" kullanımı daha yaygındır. Spesifik tercihlerimiz icin "would prefer to do" da kullanabiliriz.

 

Do you watch television very often?

No I prefer reading ( i prefer to read.)

Çok sık televizyon mu izlersin?

Hayır okumayı tercih ederim.

Will you come for a walk with us?

I would prefer to stay at home, (specific)

Bizle bir yürüyüşe gelecek misin?

Evde kalmayı tercih edeceğim.

 

  1. Gerund or infinitive with a change in meaning,

 

forget

unutmak

mean (intend)

niet etmek

remember

hatırlamak

mean (result in, involve)

kapsamak

regret

pişman olmak

stop

bırakmak

try (make an effort)

çabalamak

try (experiment)

denemek

 

 

  1. Forget ve remember, gecmiste yaptığımız bir isi daha sonra unutmak/hatırlamak anlamındaysa gerund alır. Yapmayı planladığımız ya da dusunduğumuz bir isi yapmayı unutmak/hatırlamak anlamındaysa infinitive alır.

 

- Do you remember our being stuck in the mud with the car last winter?

- Yes, I also remember very clearly your losing your temper.

- Really? What did I do?

- You kicked the car and dented its rear fender.

- Oh, I'd completely forgotten doing that.

-Geçen kış arabayla çamura sıkışmış olduğumuzu hatırlıyor musun?

-Evet , ayrıca sinirlerini nasıl kaybettiğini çok net hatırlıyorum.

-Gerçekten mi? Ne yaptım?

-Arabayı tekmeledin ve ön farını çökerttin

-Hmm bunu yaptığımı tamamen unutmuşum.

When I met him, I suddenly remembered lending him a large sum of money the previous month. When I asked for my money back, he said he was sorry he had completely forgotten borrowing money from me.

Ona rastladığımda, ona geçen aylarda büyük bir meblağ da para verdiğimi hatırladım. Ondan paramı geri istediğimde, çok üzgün olduğunu benden borç aldığını tamamen unuttuğunu söyledi.

- Please remember (don't forget) to tell him that I will be waiting at our usual cafe around 4 o'clock.

- Okay, I promise you. I won't forget (will remember) to give him your message.

-Lütfen ona saat 4’de her zamanki kafenin etrafında olacağımı söylemeyi unutmayın.

-Tamam , söz veriyorum. Mesajını iletmeyi unutmayacağım.

Because I left home in a hurry, I forgot to take my purse with me.

Evden aceleyle çıktım cüzdanımı yanıma almayı unuttum.

Yani yapmam gereken bir isi yapmadım.)

I usually forget to lock the door, but this morning I remembered to lock it/I didn't forget to lock it.

Genelde kapıyı kitlemeyi unuturum ama bu sabah hatırladım ve kapıyı kitlemeyi unutmadım.

(Kapıyı kilitlemeyi hatırladım/unutmadım. Yani yapmam gereken bir isi yaptım.)

 

 

  1. Mean, eğer kastetmek, niyet etmek anlamındaysa Infinitive alır.

I dont mean to hurt you by criticizing you so severely, but it's for your own sake.

Seni çok ciddi eleştirerek incitmek istemedim sadece iyiliğin içindi.

He had meant to go on a camping holiday this year, but I think his wife didn't agree.

O bu yıl tatilde kampa gitme niyetindeydi ama ama sanırım eşi kabul etmedi.

  • Mean, "anlamına gelmek, demek' anlamındaysa gerund alır.

 

Being a parent means having a lot of responsibilities.

Ebeveyn olmak bir sürü sorumluluğa sahip olmak demektir.

If we can't reach an agreement soon about where to have lunch, I'm afraid it will mean wasting our lunch break here in the office.

Eğer öğle yemeğini nerede yiyeceğimize bir anlaşmaya varamazsak korkarım ofiste öğle molamızı boşa geçireceğiz.

 

 

  1. Regret, gecmiste yaptığımız ya da yapmadığımız bir isten dolayı pismanlık duymak anlamındaysa gerund alır. Gerund'ın ifade ettiği eylem, pisman olma eyleminden daha once gerceklesmis olduğu icin doing yerine having done kullanabiliriz.

 

He regrets that he didn't attend university.

He regrets not attending/not having attended university.

O üniversiteye gitmediğine pişmandır.

Üniversiteye gitmediğine pişmandır.

She regretted that she hadn't listened to her mother's advice.

She regretted not listening/not having listened to her mother's advice.

Annesinin tavsiyesini dinlemediğine pişman oldu.

Annesinin tavsiyesini dinlemediğine pişman oldu.

She regrets that she bought an orange car.

She regrets buying/having bought an orange car.

Turuncu renk bir araba aldığı için pişmanlık duyuyor.

Turuncu bir araba aldığına pişman .

 

Regret, yapmayı planladığımız bir isi yapamayacağımızı ifade ederken "I'm sorry" anlamında kullanılıyorsa Infinitive alır. Bu anlamda regret, tell, say, inform gibi fiillerle birlikte cok sık kullanılır.

 

l regret to tell you that I can't come with you.

(I'm sorry to tell you that)

Seninle gelemediğimi söylediğim için üzgünüm.

I regret to inform you that you couldn't get a passing grade.

Geçer not alamadığınızı bildirmekten üzüntü duyuyorum


  1. Stop doing,
    yapmakta olduğumuz bir isi durdurmak/bırakmak anlamında kullanılır.

When l entered the classroom, the students stopped chatting among themselves.

(They had been chatting before I came in.)

Sınıfa girdiğimde öğrenciler aralarında sohbet etmeyi bıraktılar.

(Ben gelmeden önce sohbet ediyorlardı.)

When some guests arrived after dinner, I stopped studying.

Akşam yemeğinden sonra bazı misafirler eve vardığında , ders çalışmayı bıraktım.

 

 

Stop to do, bir sey yapmak icin durmak anlamında kullanılır. Burada "to" amac bildirdiği icin "stop to do" yerine "stop in order to do" da kullanabiliriz.

 

When the phone rang, I stopped my work to/in order to answer the phone.

Telefon çaldığında telefona cevap vermek için işimi bıraktım.

When a loud noise was heard, everybody in the street stopped to/in order to see what had happened.

Bir gürültü duyulduğunda sokaktaki herkes ne olduğunu görmek için durdular.

 

 

Bazen bu iki yapıyı bir arada kullanmamız gerekebilir:

Stop doing something to do something else

Bir şey yapmak için başka bir şeyi yapmayı bırakmak.

When the phone rang, I stopped studying to/In order to answer it.

Telefon çaldığında cevap vermek için ders çalışmayı bıraktım.

When a student raised his hand, I stopped lecturing to/In order to listen to him.

Bir öğrenci elini kaldırdığında onu dinlemek için ders anlatmayı bıraktım.

 

  1. Try, cabalamak, calısmak anlamındaysa Infinitive alır.

I tried hard to catch the train, but I couldn't.

Treni yakalamak için çok çabaladım ama yakalayamadım.

She tried to persuade her father to let her go to the cinema.

Sinemaya gitmesine izin vermesi için babasını ikna etmeye çalıştı.

I tried to warn you, but you were too busy to listen to me.

Seni uyarmaya çalıştım ama sen beni dinlemek için çok meşguldün.

 

Tıy, bir yontemin ise yarayıp yaramayacağını anlamak icin denemek anlamında kullanılıyorsa, gerund alır.

 

Because it was very hot last night, I couldn't get to sleep. I tried opening the window, but it didn't work. Then I took a cold shower. It worked!

Çünkü dün gece çok sıcaktı.Uyuyamadım.Pencereyi açamyı denedim ama işe yaramadı. Sonra soğuk bir duş aldım. İşe yaradı.

- Take an aspirin if you have a headache.

- I tried taking one, but it didn't help.

- Then, try having a rest. It may work.

-Baş ağrın varsa bir asprin al.

-Bir tane almayı denedim ama işe yaramadı.

- O zaman uzanmayı dene belki işe yarayabilir.

 

 

INFINITIVE AFTER CERTAIN NOUNS = BELİRLİ İSİMLERDEN SONRA MASTARLAR

 

  1. ) Infinitive, bazı isimlerden sonra gelerek, o ismi tanımlayan bir sıfat islevini ustlenir. Bu sekilde yaygın olarak kullanılan isimler sunlardır:

 

ability

yetenek

effort

çaba

ambition

hırs

failure

başarısızlık

anxiety

kaygı

offer

teklif

attempt

girişim

plan

plan

decision

karar

promise

söz

demand

talep

refusal

ret

desire

arzu

request

istek

determination

kararlılık

right

hak

eagerness

şevk

scheme

düzen

willingness

isteklilik

wish

dilek

 

Not every person has the ability to think logically. Some people lack it totally.

Her insan mantıklı düşünme yeteneğine sahip değildir. Bazı insanlar tamamen yoksundur.

His ambition to become the top student in the class made him ill.

Onun sınıfta en üstün öğrenci olma hırsı onu hasta edecek.

My determination to go on walking even in the rain surprised them all.

Benim yağmurda dahi yürüyüş yapma saplantım herkesi şaşırttı.

His eagerness to pass the exam is at its peak these days.

Onun sınavı geçme hevesi bugünlerde tavan yapmış.

 

  1. Genellikle onlerinde bir superlative ile birlikte time ve place* gibi isimler de bu yapıyla yaygın olarak kullanılır.

 

The best time to go on holiday is spring.

Tatile gitmenin en iyi zamanı bahardır.

Tomorrow, I will have a lot of time to deal with you.

Yarın seninle ilgilenmek için bir sürü vaktim olacak.

My favourite time to walk is early in the morning.

Yürümek için en sevdiğim zaman sabahtır.

The best place to fish is just under the Bosphorus Bridge.

Balık tutmak için en iyi yer Boğaz Köprüsünün altındadır.

 

The first, the second, the next, the last, etc. gibi sıra sayılan da Infinitive alabilir.

Do you know who the first person to climb Mount Everest was?

Everest dağına tırmanan ilk kişi kim biliyor musun?

The last person to leave home should lock the door.

Evden en son cıkan kisinin kapıyı kilitlemesi gerekir.

She is always the last (person) to come.

Her zaman en son gelen (kisi) odur.

 

 

INFINITIVE AFTER CERTAIN ADJECTIVES

 

Kisinin duygu ya da tavrım ifade eden sıfatlardan sonra Infinitive gelebilir.

 

I'm sorry to hear that your mother is ill.

I'm glad to see you here.

Annenin hasta olduğunu duyduğuma üzüldüm.

Seni burada gördüğüme sevindim.

 

•Bu sekilde baska pek cok isim kullanılabilir: the best restaurant to eat at, the cheapest hotel to stay at, the most difficult method to follow, etc.,

 

  1. Bu sekilde yaygın olarak kullanılan sıfatlar sunlardır:

 

content

mutlu

anxious

endişeli

delighted

memnun

eager

istekli

glad

memnun

determined

kararlı

happy

mutlu

motivated

motive

pleased

hoşnut

prepared

hazırlanmış

relieved

memnun

ready

hazır

lucky

şanslı

willing

istekli

fortunate

şanslı

afraid

korkmuş

disappointed

hüsrana uğramış

careful

dikkatli

disgusted

iğrenmiş

hesitant

tereddütlü

disturbed

rahatsız

reluctant

isteksiz

sad

üzgün

certain

belirli

sorry

üzgün

likely

muhtemel

upset

üzgün

amazed

şaşırmış

proud

gururlu

astonished

şaşırmış

ashamed

utanmış

surprised

şaşırmış

shocked

sarsılmış

stunned

afallamış

 

 

She is hesitant to accept their job offer.

Onların iş teklifini kabul etme konusunda kararsız.

I'm reluctant to go with them.

Onlarla gitmeye isteksizim.

I was surprised to see Jane at the party.

Jane'i partide gördüğüme şaşırdım.

She was determined to have a university education.

Üniversite eğitimi almaya kararlıydı.

I was relieved to get the news that they didn't get injured in the accident.

Onların kazada yaralanmadığı haberini aldığımda rahatladım.

She was disappointed not to pass the exam.

Sınavı geçemediğinde hayal kırıklığına uğramıştı.

She was ashamed not to be able to pass the exam after so many private lessons.

O kadar çok özel dersten sonra sınavı geçemediği için mahçup oldu.

 

  1. Bu sıfatların bir bolumunu daha once adjective + preposition biciminde gormustuk.Eğer sıfattan sonra bir preposition kullanılmıssa, preposition'dan sonra gelen yapının gerund olmasına dikkat ediniz.

 

She was proud to be the top student in the class.

She was proud of being the top student in the class.

Sınıfta en iyi öğrenci olduğundan gururluydu.

Sınıfta en iyi öğrenci olmanın gururunu yaşıyordu.

She was ashamed to have made such rude remarks.

She was ashamed of having made such rude remarks.

Kaba sözler söylemiş olduğuna utandı.

Kaba sözler söylediğine utandı.

I was surprised to see him there.

I was surprised at his being there.

Onu orada gördüğüme şaşırdım.

Onun orada olmasına şaşırdım.

 

  1. Adjective + Infinitive, daha cok bir that-clause ya da when-clause'u kısaltarak ifade etmek biciminde kullanılır.

 

She was disgusted when she saw the kitchen in such a mess.

She was disgusted to see the kitchen in such a mess.

Mutfağı pislik içerisinde gördüğünde iğrendi.

Mutfağı pislik içinde görünce iğrendi.

She was disappointed that she didn't get the job.

She was disappointed not to get the job.

İşi alamadığından hayal kırıklığına uğradı.

İşi alamadığı için hayal kırıklığına uğramıştı.

 

Bu kısaltmayı yaparken, temel cumle ile yan cumlenin oznesinin aynı olmasına dikkat ediniz.

Eğer ozneler aynı değil ise, passive infinitive kullanarak yine aynı anlamı verebiliriz.

 

She was disappointed that they didn't give her the job.

She was disappointed not to be given the job.

İşi ona vermediklerine hayal kırıklığına uğramıştı.

İşi vermediklerinden hayal kırıklığına uğramıştı.

She was happy that they promoted her.

She was happy to be promoted.

Onların onu terfi ettikleri için mutluydu.

Terfi edildiği için mutluydu.

 

 

PASSIVE INFINITIVE AND PAST INFINITIVE

 

  1. Infinitive'in passive bicimi to be done seklinde ifade edilir.

 

I don't want you to tell me what to do.

I don't want to be told what to do.

Bana ne yapmam gerektiğini söylemeni istemiyorum.

Ne yapılması gerektiğinin söylenmesini istemiyorum.

I didn't expect she would invite me to her wedding.

I didn't expect to be invited to her wedding.

Onun beni düğününe davet edeceğini ummuyordum.

Onun düğününe davet edileceğimi ummuyordum.

 

 

  1. Infinitive'in past bicimi to have done, passive past bicimi ise to have been done seklinde ifade edilir. Infinitive'in ifade ettiği eylem yuklemden daha once gerceklesmisse, past infinitive kullanmamız gerekir.

 

Past infinitive ozellikle seem, appear, pretend gibi fiillerle; lucky, fortunate, happy, pleased, content, likely gibi sıfatlarla cok sık kullanılır.

 

I'm happy that I passed the exam.

I'm happy to have passed the exam.

(I passed the exam sometime before now, and now I'm happy.)

Sınavı geçtiğime mutluyum.

Sınavı geçmiş olduğuma mutluyum.

She is fortunate that she received a good education.

She is fortunate to have received a good education.

İyi bir eğitim aldığı için şanslı.

İyi bir eğitim almış olduğu için şanslı.

It seems that you have passed the exam.

You seem to have passed the exam

Sınavı geçtin gibi görünüyor.

Sınavı geçmişsin gibi geliyor.

It seems that they were surprised at the news.

They seem to have been surprised at the news.

Habere şaşırmış gibi görünüyorlar.

Habere şaşırmış gibi görünüyorlar.

 

  1. To do/to be done ile to have done/to have been done arasındaki farkı gormek icin su cumleleri inceleyelim:

 

She is fortunate that she will study abroad.

She is fortunate to study abroad.

Yurt dışında öğrenim göreceği için şanslı

Yurt dışında öğrenim göreceği için şanslı.

She is fortunate that she studied abroad.

She is fortunate to have studied abroad.

Yurt dısında oğrenim gördüğü için şanslı

Yurt dısında oğrenim gördüğü için şanslı.)

She is lucky that she will be sent abroad.

She is lucky to be sent abroad.

Yurt dışına gönderileceği için şanslı.

Yurt dışına gönderileceği için şanslı.

She is lucky that she was sent abroad.

She is lucky to have been sent abroad.

Yurt dışına gönderildiği için şanslı.

Yurt dışına gönderildiği için şanslı.

It's likely that she is at home now.

She is likely to be at home now.

Şuan evde olması muhtemeldir.

Onun şimdi evde olması muhtemeldir.

 

  1. Seem, appear ve pretend fiillerini present progressive infinitive (to be doing) ve past progressive infinitive (to have been doing) ile de kullanabiliriz.

 

It appears that they are waiting for us.

They appear to be waiting for us.

Bizi bekliyorlar gibi görünüyor.

Onlar bizi bekliyor gibi görünüyorlar.

It appears that they have been waiting for us for a long time.

They appear to have been waiting for us for a long time.

Bizi uzun zamandır bekliyorlar gibi görünüyor

Onlar bizi uzun zamandır bekliyor gibi görünüyorlar.

 

 

  1. Tell, order, ask, request, etc. gibi pek cok fiilden sonra past Infinitive kullanılamaz. Çünkü bu tür fiillerle infinitive, yuklemden sonra gerceklesecek bir eylemi ifade eder.

 

I asked my friends not to make so much noise.

Arkadaşlarımdan çok fazla gürültü yapmamasını rica ettim.

I told the children to be careful while crossing the street.

Çocuklara caddeyi geçerken dikkatli olmalarını söyledim.

He told me to be there on time.

Bana vaktinde orada olmamı soyledi.) (Daha sonra yapacağım bir isi soyledi

 

INFINITIVE OF PURPOSE: IN ORDER TO = AMAÇ BİLDİRMEK AMACIYLA MASTAR

 

  1. Amaç bildiren bir yapı olarak In order to do yerine sadece to do kullanabiliriz. Olumsuz ifadelerde "In order not to do" kullanılır.

 

I will go shopping because I want to buy some vegetables.

I will go shopping to buy/In order to buy some vegetables.

Alışverişe gideceğim çünkü biraz sebze satın almak istiyorum.

Biraz sebze satın almak için alışverişe gideceğim.

I get up early because I don't want to be late for work.

I get up early in order not to be late for work.

Erkenden kalkarım çünkü işe geç kalmak istemiyorum.

İşe geç kalmamak için erkenden kalkarım.

I went to the bookstore because I wanted to buy a book.

I went to the bookstore to buy/in order to buy a book.

Kitap evine gittim çünkü bir kitap almak istedim.

Bir kitap almak için kitap evine gittim.

 

 

  1. To do/In order to do ile for dolng'in kullanımı arasındaki ayrıma dikkat ediniz. Bir insanın bir eylemi yapmadaki amacını ifade etmek istiyorsak to do/In order to do kullanılır. Bir nesnenin (bir alet, makina vb.) ne ise yaradığım, ne amacla kullanıldığını ifade etmek istiyorsak be used for doing ya da be used to do/In order to do kullanılır. Eğer bir nesnenin ne ise yaradığını ifade ediyor, ancak cumlede "be used' kullanmıyorsak, sadece "for doing" kullandır.

 

You have to use an axe to chop/in order to chop wood.

An axe is used for chopping/to chop wood.

An axe is a tool forchopping wood.

Odunlar doğramak için bir balta kullanman gerekir.

Bir balta odun doğramak için kullanılır.

Bir balta odun doğramak için bir araçtır.

You have to use a spanner to fasten/in order to fasten bolts.

A spanner is used for fastening/to fasten bolts.

A spanner is a tool for fastening bolts.

Civataları sıkıştırmak için bir somun anahtarı kullanmalısın.

Bir somun anahtarı civataları sıkıştırmak için kullanılır.

Bir somun anahtarı civataları sıkıştırmak için kullanılan bir araçtır.

 

 

  1. Ancak, belli bir olayda (specific) bir nesnenin ne amacla kullanıldığını ifade ederken sadece to do kullanılır.

 

Detergent is used for cleaning/to clean dirty things, (general)

A lot of detergent was used to clean the house, (specific)

Deterjan kirlileri temizlemek için kullanılır.

Evi temizlemek için bir sürü deterjan kullanıldı.

Wax is used for polishing/to polish surfaces.

A special kind of wax was used to polish the car

Cila yüzeyleri cilalamak için kullanılır.

Arabayı cilalamak için özel bir tür cila kullanıldı.

 

  1. Đnsanın bir eylemi yapmadaki amacını ifade ederken fiil değil de isim kullanıyorsak, for + a noun kullanılır.

 

I went to the bookstore to buy a book.

I went to the bookstore for a book.

Bir kitap satın almak için kitap evine gittim.

Bir kitap için kitap evine gittim.

He will go to Ankara to attend a conference.

He will go to Ankara for a conference.

Bir konferansa katılmak için Ankara’ya gidecek.

Bir konferans için Ankara’ya gidecek.

 

 

INFINITIVE WITH TOO AND ENOUGH

 

  1. Too + adjective/adverb ve adjective/adverb + enough yapılan kendilerinden sonra infinitive alır.

 

This box is too heavy. Nobody can carry it.

This box is too heavy to cany.

Bu kutu ağır. Kimse onu taşıyamaz.

Bu kutu taşınamayacak kadar ağır

 

İkinci cumlenin sonunda yuklemin nesnesi durumunda olan "it" sozunun "too" lu cumlede kullanılmadığına dikkat ediniz. Bu cumlede infinitive, passive yapıda bulunmadığı halde, cumlenin anlamı passive'dir. Bu nedenle iki cumleyi birlestirdiğimizde, yuklemin nesnesi ozne durumuna gecmistir (This box). Bu cumlede eylemi yapmanın kimin icin zor, kolay, vb. olduğunu ifade etmek icin for + noun/pronoun kullanabiliriz. Bu durumda cumleyi Turkce'ye active olarak ceviririz.

 

This box is too heavy. I can't carry it.

This box is too heavy for me to cany.

Bu kutu çok ağır. Onu taşıyamıyorum.

Bu kutu benim taşıyamayacağım kadar ağır.

 

  1. Too + adjective/adverb kalıbı yapı olarak olumlu olmasına rağmen anlamca

 

It's too late to go out

Dışan çıkılmayacak kadar geç oldu.

She is too young to get married.

Evlenemeyecek kadar küçük

He spoke too quietly to hear.

Duyulamayacak kadar yavaş konustu.)

She is too young to understand this situation.

Bu durumu anlayamayacak kadar küçük.

 

 

  1. Adjective/adverb + enough, olumlu cumlede kullanıldığı zaman, eylemin yapabileceğimiz olculerde olduğunu ifade eder.

 

This box is light. Anyone can carry it.

This box is tight enough to carry.

Bu kutu hafif.Herkes taşıyabilir onu.

Bu kutu taşımak için yeterince hafiftir.

This box is light. I can carry it.

This box is tight enough for me to carry.

Bu kutu hafif.Onu taşıyabilirim.

Bu kutu benim taşıyabileceğim kadar hafif.

This jug isn't big. It can't hold two litres of water.

This jug isn't big enough to hold two litres of water.

Bu sürahi büyük değil.İki litre su alamaz.

Bu sürahi iki litre su alacak kadar büyük değil.

The speaker didn't speak clearly. We couldn't understand him.

The speaker didn't speak clearly enough for us to understand.

Konuşmacı anlaşılır biçimde konuşmadı.Onu anlayamadık.

Konuşmacı bizim anlayabileceğimiz kadar anlaşılır biçimde konuşmadı.

 

  1. Too ile ifade ettiğimiz bir cumleyi, kullanılan sıfatın ya da zarfın zıt anlamlısını kullanarak, olumsuz bir cumlede enough'la da verebiliriz.

 

She Is too young to get married

She Isn't old enough to get married.

Evlenemeyecek kadar küçük.

Evlenecek kadar büyük değil.

The car Is too small to take five people.

The car Isn't big enough to take five people.

Araba beş kisiyi alamayacak kadar küçük.

Araba beş kisiyi alacak kadar büyük değil.

 

  1. Enough, genellikle bir sıfat ya da zarftan sonra (strong enough, rich enough, etc.) bir isimden once gelir: (enough strength, enough money, etc.) Enough, bir isimden sonra da gelebilir ancak bu kullanım pek yaygın değildir.

 

She is not experienced enough to do this job.

She doesn't have enough experience to do this job.

O bu işi yapacak kadar tecrübeli değil.

Onun bu işi yapacak kadar tecrübesi yok.

I'm courageous enough to talk back to him.

I have enough courage to talk back to him.

Onunla tekrar konuşacak kadar cesurum.

Onunla tekrar konuşacak kadar cesaretim var.

 

  1. Yuklemin nesnesinin kendine ait bir preposition'ı varsa, too ya da enough ile kurulmus cumlenin sonunda o preposition kullanılır.

 

This knife is blunt. We can't cut this meat with It.

This knife is too blunt to cut this meat with.

Bu bıçak kör. Bu eti onunla kesemeyiz.

Bu bıçak bu eti kesemeyecek kadar kör.

Is this chair strong? Can I stand on It?

Is this chair strong enough for me to stand on?

Bu sandalye dayanıklı mı? Onun üzerinde durabilir miyim?

Bu sandalyenin üzerinde duracağım kadar dayanıklı mı?

 

VERBS OF PERCEPTION = ALGILAMA FİİLLERİ

 

See, hear, watch, feel, etc. gibi duyu fiilleri kendilerinden sonra gelen fiili iki sekilde alır: gerund ya da fiilin yalın hali.

 

  1. Eğer bir eylemin olusunu bastan sona gormussek, izlemissek, fiilin yalın hali kullanılır. Devam etmekte olan bir eylemi gormussek gerund kullanılır. Şimdi su iki cumleyi inceleyelim.

 

Yesterday, I took my son to the park. There, I sat on a park bench and watched my son play with other children.

Dün oğlumu parka götürdüm.Orada bankta oturup oğlumun diğer çocuklar ile oyun oynamasını izledim.

When I looked out of the window, I saw some children playing in the street.

Camdan dışarı baktığımda bazı çocukların sokakta oynadığını gördüm.

(Çocukların oynama eylemi devam ediyordu. Ben onları bir an gordum.Oynamaya basladıkları zamanı gormedim.)

He unlocked the safe and took some money. I saw this.

I saw him unlock the safe and take some money.

Kasanın kilidini açtı ve biraz para aldı.ben bunu gördüm.

Kasayı açıp biraz para aldığını gördüm.

see someone do something -

When I entered the room, he was taking some money out of the safe. I saw this.

I saw him taking some money out of the safe.

Odaya girdiğimde,Kasadan biraz para alıyordu. Ben bunu gördüm.

Onu, kasadan para alırken gördüm.

  1. Bu kullanımlar ozellikle see, hear, watch, listen to, feel ve observe fiilleriyle yaygındır. Coğu zaman, gerund ya da fiilin yalın halini kullanmak anlamı pek etkilemez.

 

When I suddenly woke up in the middle of the night, I felt the ground shake/shaking.

Gecenin yarısında aniden uyandım ve yerin sallandığını hissettim.

Yesterday, I saw him run/running down the street .

Dün, Onu caddede koşarken gördüm.

 

  1. Smell, findve catch fiilleriyle sadece gerund kullanılır.

 

When I entered the house, I could smell something burning.

Eve girdiğimde bir yanık kokusu aldım.

When I got home, I found my son sleeping.

Eve geldiğimde oğlumu uyurken buldum.

He had given up smoking, but last night , I caught him smoking on the balcony.

O sigara içmeyi bırakmıştı ama dün gece onu balkonda sigara içerken yakaladım.

 

  1. Passive cumlede gerund kullanımı aynı kalır. Ancak fiilin yalın hali, passive cumlede to+lnflnltive bicimine donusur.

Someone saw the missing child walking along the river.

The missing child was seen walking along the river.

Birisi kayıp çocuğu nehrin yanında yürürken gördü.

Kayıp çocuk nehrin yanında yürürken görüldü.

They last saw him driving downtown late last night.

He was last seen driving downtown late last night.

Onlar onu dün gece geç saatlerde şehir merkezinde araba sürerken gördüler.

O en son dün gece geç saatlerde şehir merkezinde araba sürerken görüldü.

Someone saw him leave the building hurriedly.

He was seen to leave the building hurriedly.

Biri onun aceleyle binayı terk ettiğini gördü.

O binadan aceleyle terk ederken görüldü.

They clearly saw him steal the watch.

He was clearly seen to steal the watch.

Onlar onun saati çaldığını net bir şekilde gördü.

Onun saati çaldığı net bir şekilde görüldü.

 

INFINITIVE WITHOUT TO" AFTER "LET AND "HELP1

 

"Let" den sonra infinitive "to" almadan gelir.

 

I will let you go when you have finished your work.

İşini bitirdikten sonra gitmene izin vereceğim.

They didn't let me explain my excuse.

Mazeretimi açıklamama izin vermediler.

Don't let him start smoking at such an early age.

Onun bu kadar erken yaşta sigaraya başlamasına izin vermeyin.

Will you let your daughter stay out so late?

Kızının bu kadar geç kalmasına izin verir misin?

 

"Help" den sonra infinitive yalın haliyle ya da "to" alarak kullanılır.

Will you please help me lay/to lay the table?

Masayı hazırlamama yardım eder misin?

I helped my mother clean/to clean the house.

Anneme evi temizlemek için yardım ettim.

Talking to a native English speaker will help you improve/to improve your English.

Ana dili İngilizce olan konuşmacı İngilizce'ni geliştirmene yardımcı olacaktır.

 

CERTAIN VERBS + NOUN/PRONOUN + INFINITIVE = KESİNLİK FİİLLERİ+İSİM/ZAMİR+MASTAR

 

  1. Bu gruptaki fiiller, daha cok kendilerinden sonra bir that-clause alırlar. Ancak bu fiilleri verb + noun/pronoun + Infinitive kalıbıyla kullanmak da mumkundur. Bu sekilde yaygın olarak kullanılan fiiller sunlardır:

 

acknowledge

kabul etmek

believe

inanmak

guess

tahmin etmek

know

bilmek

consider

dikkate almak

declare

duyurmak

reckon

hesaba katmak

take (presume)

almak

see

görmek

think

düşünmek

find

bulmak

suppose

varsaymak

calculate

hesaplamak

assume

varsaymak

maintain

sürdürmek

discover

keşfetmek

estimate

tahmin etmek

fancy

hayal etmek

understand

anlamak

feel

hissetmek

imagine

hayal etmek

judge

yargılamak

proclaim

ilan etmek

prove

ispatlamak

show

göstermek

say

söylemek

 

I believe that he is the best of you all.

Ben inanıyorum ki o hepinizin en iyisidir.

I believe him to be the best of you all.

Ben onun hepinizin en iyisi olduğuna inanıyorum.

We know that he is an honest man.

Biz biliyoruz ki o dürüst bir insan

We know him to be an honest man.

Biz onun dürüst bir insan olduğunu biliyoruz.

 

  1. Orneklerden de anlasılacağı gibi, bu yapı ile kullanabileceğimiz infinitive genellikle "to be" ve "to have" fiilleridir. Bu fiillerin yanı sıra, "know, like, love, etc." gibi nonprogressive fuller de kullanılabilir.

Think, estimate ve presume fiillerinin bu bicimde kullanılmaları cok enderdir. Ancak passive cumlede yaygın olarak kullanılırlar.

They think that the new secretary is very able.

Onlar yeni sekreterin çok yetenekli olduğunu düşünüyorlar.

It is thought that the new secretary is very able.

Yeni sekreterin çok yetenekli olduğu düşünülmektedir.

The new secretary is thought to be very able.

Yeni sekreterin çok yetenekli olduğu düşünülmektedir.

They estimate that the box weighs about five kilograms.

Kutunun 5 kilogram ağırlığında olduğunu tahmin ediyorlar.

It is estimated that the box weighs about five kilograms.

Kutunun 5 kilogram ağırlığında olduğu tahmin ediliyor.

The box is estimated to weigh about five kilograms.

Kutu tahmini 5 kilogram ağırlıktadır.

 

INFINITIVE AFTER QUESTION WORDS = SORU KELİMELERİNDEN SONRA MASTAR EKİ

 

Soru sozcuğuyle ya da whether ile baslayan noun clause'lan, belli kosullan goz onune alarak question word/whether + Infinitive biciminde kısaltabiliriz. (Bu konu 5, unitede ayrıntıh olarak

incelenmistir.)

 

She can't decide what she should do.

She can't decide what to do.

Ne yapması gerektiğine karar veremiyor.

Ne yapacağına karar veremiyor.

Can you tell me where I can buy cheap but fresh fruit?

Can you tell me where to buy cheap but fresh fruit?

Bana nereden ucuz ama taze meyve satın alabileceğimi söyler misin?

Bana nereden ucuz ama taze meyve satın alabileceğimi söyler misin?

I don't know whether I should come with you or stay home.

I don't know whether to come with you or (to) stay home.

Seninle mi gelmeliyim yoksa evde mi kalmalıyım karar veremedim.

Seninle mi gelsem evde mi kalsam karar veremedim.

0
0
0
s2sdefault
powered by social2s
Go to top