INFINITIVES-İngilizce Mastar Kullanımı
Written by İngilizce Öğretmeni
INFINITIVES-İngilizce Mastar Kullanımı
INFINITIVES-İngilizce Mastar Kullanımı
-
Infinitive, fiilin basına "to" ekleyerek ya da fiili yalın haliyle kullanarak elde edilir. Bir infinitive, aynı gerund gibi, cumlede ozne ya da nesne durumunda kullanılabilen isimlesmis fiildir.
Infinitive tek bir sozcukten olusabilir (simple infinitive: to succeed, to rest, etc.), ya da bir sozcuk grubundan olusabilir (infinitive phrase: to talk about economy, to study medicine at university, to drive dangerously, etc.)
She wants to study languages at university. |
Üniversitede dil okumak istiyor. |
|
To be a student is really difficult. |
Öğrenci olmak gerçekten zordur. |
|
They are planning to move into another house. |
Onlar başka bir eve taşınmayı planlıyorlar. |
|
Her father doesn't let her go out alone at night |
Babam onu gece tek başına dışarı bırakmaz. |
|
His poor appearance made us feel sorry for him. |
Onun sefil görünümü bizi üzdü. |
-
b) Infinitive'! olumsuz yapmak icin basına "not" getirilir.
It's difficult for a mother not to feel concerned about her children. |
Bir annenin çocukları için endişelenmemesi zordur. |
|
I agreed not to Invite too many people to the party. |
Partiye çok fazla insan davet etmemeye karar verdim. |
|
She pretended not to see me. |
Beni görmemiş gibi davrandı. |
-
Yuklemin olumsuz olmasıyla, infinitive'in olumsuz olmasının cumlenin anlamını değistirdiğine dikkat ediniz.
I haven't decided yet to go to the cinema with you. |
Sizinle sinemaya gitmeye henüz karar vermedim. |
|
l have decided not to go to the cinema with you. |
Sizinle sinemaya gitmemeye karar verdim. |
Yukarıdaki cumlelerden birincisinde, karar verme eylemi henuz gerceklesmemis. Bu yuzden "decide" fiilinin kendisi olumsuz. Đkinci cumlede ise karar verme eylemi gerceklesmis. Ancak olumsuz yonde bir karar verilmis. Bu nedenle olumsuzluk "go" fiiline aittir (not to go).
She didn't agree to buy a small car. |
Küçük bir araba almaya razı olmadı. |
|
She agreed not to buy a small car. |
Küçük bir araba almamaya razı oldu. |
INFINITIVE AS SUBJECT OF THE SENTENCE
-
Simple Infinitive ya da Infinitive phrase bir cumlenin oznesi olabilir. Ancak İngilizce'de, cumleye Infinitive ile baslamak pek yaygın değildir. Bunun yerine cumleye "it" ile baslayıp, asıl ozneyi yuklemden sonra kullanmak daha yaygındır.
To save money is impossible these days. It is impossible to save money these days. |
Para biriktirmek bugünlerde imkansız. Bugünlerde para biriktirmek imkansız. |
|
To chat is fun. It is fun to chat. |
Sohbet etmek eğlencelidir. Sohbet etmek eğlencelidir. |
Bu cumlelerde "it" anlamı etkilemez. Yani her iki cumlenin de Turkce'ye cevirisi aynıdır.
To travel by minibus takes a lot of time. It takes a lot of time to travel by minibus. |
Minibüsle seyahat etmek çok zaman alır. |
|
To jump out of a plane with a parachute takes courage. It takes courage to jump out of a plane with a parachute. |
Paraşütle uçaktan atlamak cesaret ister. |
|
To become perfect in a foreign language takes years. It takes years to become perfect in a foreign language. |
Bir yabancı dilde mükemmel olmak yıllar alır. |
-
Daha once bir gerund'ın da cumlenin oznesi durumunda olabildiğini gormustuk. Pek cok cumlede, oznenin gerund ya da infinitive olması arasında bir fark yoktur. Ancak ozne genel bir durumu ifade ediyorsa gerund, ozel bir durumu ifade ediyorsa infinitive tercih edilir.
Swimming is my favourite sport. |
Yüzmek en sevdiğim spordur. |
|
Reading is very important for children. |
Okumak çocuklar için çok önemlidir. |
|
Knowing English enables you to communicate with foreigners. |
İngilizce bilmek size yabancılarla iletişim kurmayı sağlar. |
|
To swim in that river isn't at all wise. |
O nehirde yüzmek akıllıca değil. |
|
To read this book in just three days will be difficult. |
Bu kitabı üç günde okumak zor olacak. |
|
To learn English will enable you to find a good job. |
İngilizce öğrenmek size iyi bir iş bulmanızı sağlar. |
Cumleye "it" ile baslıyorsak, devamındaki tamamlayıcısı genellikle infinitive olur. (Informal English'de, "it" ile baslayan cumleler, ozellikle cok yaygın kullanılan bazı ifadeler, bazen bir gerund ile devam etmektedir.)
It isn't at all wise to swim in that river. |
O nehirde yüzmek akıllıca değil. |
|
It is important for children to read. |
Çocuklar için okumak çok önemlidir. |
|
Its nice to see you again. |
Seni yeniden görmek güzel.. |
|
Its nice seeing you again. |
Seni tekrar görmek güzel |
Cumleye baslarken bir possessive adjective (my, your, his, All's, Jane's, my mother's etc.)
kullanıyorsak, ozne olarak gerund kullanılır.
Her not wanting to come with us is quite surprising. |
Onun bizimle gelmek istememesi çok şaşırtıcı. |
|
The employees complaining too much about the pay rise made the salary |
Çalışanların ücret artışı konusunda çok fazla şikayeti var. |
-
For + Noun/Pronoun + Infinitive
Özne olarak bir infinitive, gerund ya da "if ile baslayan cumlelerde, eylemin kimin icin zor, kola vs. olduğunu belirtmek icin for + noun/pronoun kullanılır.
Swimming is easy for me. |
Yüzmek benim için kolaydır. |
|
To swim is easy for me. |
Yüzmek benim için kolaydır. |
|
It is easy for me to swim. |
Benim için yüzmek kolaydır. |
|
Driving in heavy traffic isn't difficult for an experienced driver. |
Yoğun trafikte sürüş deneyimli bir sürücü için zor değildir. |
|
To drive in heavy traffic isn't difficult for an experienced driver. |
Yoğun trafikte araba sürmek deneyimli bir sürücü için zor değildir. |
|
It isn't difficult for an experienced driver to drive in heavy traffic. |
Deneyimli bir sürücü için yoğun trafikte araba sürmek zor değildir. |
-
Of + Noun/Pronoun + Infinitive
Ozne olarak "if ile baslayan cumlelerde, bazı sıfatlardan sonra of + noun/pronoun yapısı kullanılır. Bu sıfatlar, eylemi değil de, eylemi yapan kisiyi tanımlayan sıfatlardır: polite, kind, rude, smart, clever, etc.
It's kind of you to help me. |
Bana yardım etmeniz çok nazikçe |
|
It was very rude of him to treat you like that. |
Sana böyle davranması büyük kabalıktı. |
|
It was careless of me to leave the key in the house. |
Anahtarı evde unutmam büyük dikkatsizlikti. |
-
Of + noun/pronoun ile for + noun/pronoun arasındaki ayrıma dikkat ediniz. For + noun/ pronoun, "bu eylemi yapmak bu kisi icin zor, kolay, vs." anlamını ifade ediyor. Of + noun/pronoun ise, "Kisi bu eylemi yaptığı icin dikkatsiz, dusunceli, kaba, nazik, vs." anlamını ifade ediyor.
It's necessary for you to learn English very well. |
İngilizce'yi cok iyi oğrenmek sizin icin gereklidir. |
|
It's clever of him to learn both English and computing. |
Onun hem ingilizce hem de bilgisayar oğrenmesi cok akıllıca. |
INFINITIVE AS DIRECT OBJECT
Kendinden sonra infinitive alan fiilleri uc gruba ayırabiliriz.
1. Verb + Infinitive
She decided to move to another city.
2. Verb + noun/pronoun + Infinitive
She persuaded me to go with her.
3. Either verb + infinitive or verb + noun/pronoun + infinitive
She expected to get home early. She
expected me to get home early.
-
Verb + Infinitive
-
Kendinden sonra doğrudan Infinitive alan fiillerden yaygın olarak kullanılanlar sunlardır:
afford |
parası yetmek |
consent |
razı olmak |
agree |
kabul etmek |
decide |
karar vermek |
appear |
görünmek |
demand |
istemek |
arrange |
planlamak |
deserve |
haketmek |
care |
umursamak |
endeavor |
çabalamak |
choose (prefer) |
tercih etmek |
fail |
başaramamak |
claim |
iddaa etmek |
happen |
olmak |
hesitate |
çekinmek |
offer |
teklif etmek |
hope |
ummak |
plan |
planlamak |
learn |
öğrenmek |
prepare |
hazırlamak |
manage |
yönetmek |
pretend |
davranmak |
mean |
demek istemek |
proceed |
devam etmek |
promise |
söz vermek |
seem |
gibi görünmek |
prove |
ispatlamak |
swear |
yemin etmek |
refuse |
reddetmek |
struggle |
mücadele etmek |
wait |
beklemek |
tend |
bakmak |
threaten |
tehdit etmek |
volunteer |
gönüllü olmak |
ÖRNEKLER
They couldn't afford to go on holiday last summer. |
Onlar geçen yaz tatile gitmeyi göze alamadı. |
|
I didn't agree to work with him. |
Onunla birlikte çalışmayı kabul etmedim. |
|
You appear to be pale today. Is there something wrong? |
Solgun görünüyorsun. Bir sorun mu var? |
|
We arranged to meet in front of the cinema. |
Sinemanın önünde buluşmayı planladık. |
|
I don't care to live alone. |
Yalnız yaşamayı umursamıyorum. |
|
She chose to stay home while we went out. |
Biz dışarı çıkarken o evde kalmayı tercih etti. |
|
Don't hesitate to contact me if you need any help. |
Herhangi bir yardıma ihtiyacın olduğunda beni aramaya çekinme. |
|
She endeavored to finish her homework, but she couldn't. |
Ödevini bitirmek için çabaladı ama yapamadı. |
|
She hopes to pass the exam with a good grade. |
Sınavtan iyi bir notla geçmeyi umuyor. |
|
He never seems to succeed. |
Asla başarılı görünmüyor. |
|
She sometimes tends to speak too much. |
Bazen çok konuşma eğilimindedir. |
|
Some of the students volunteered to bring some food for the picnic. |
Bazı öğrenciler piknik için biraz yiyecek getirmede gönüllü oldular. |
|
He couldn't wait to see the manager. |
Müdürü görmek için sabırsızlanıyordu. |
-
Eğer prove ile prove'dan sonra gelen fiili aynı kisi yapıyorsa, reflexive pronoun + Infinitive kullanılabilir.
The new headmaster proved to be successful. The new headmaster proved himself to be successful. |
Yeni müdür başarılı olduğunu kanıtladı. Yeni müdür başarılı olmak için kendini kanıtladı. |
|
She soon proved to be reliable. She soon proved herself to be reliable. |
Güvenilir olduğunu çok geçmeden kanıtladı. Güvenilir olmak için çok geçmeden kendini kanıtladı. |
Prove'dan sonra infinitive kullanmadan, doğrudan sıfat kullanabiliriz.
The new project proved useless. |
Yeni proje işe yaramaz olduğunu kanıtladı. |
|
He soon proved successful. |
Güvenilir olduğunu çok geçmeden kanıtladı. |
-
Verb + Noun/Pronoun + Infinitive
-
Bu gruptaki fiiller, kendilerinden sonra doğrudan infinitive alamazlar. Yuklem ile infinitive arasında me, you, him, them, Jane, our teacher, my parents, etc. gibi bir nesne (indirect object) olması gerekir.
advise |
tavsiye etmek |
instruct |
öğretmek |
allow |
izin vermek |
invite |
davet etmek |
appoint |
atamak |
motivate |
motive etmek |
cause |
sebep olmak |
oblige |
zorunlu olmak |
caution |
uyarmak |
order |
sipariş vermek |
challenge |
meydan okumak |
permit |
izin vermek |
command |
komut vermek |
persuade |
ikna etmek |
compel |
zorlamak |
remind |
hatırlamak |
convince |
ikna etmek |
request |
izin almak |
direct |
yönlendirmek |
require |
gerektirmek |
enable |
göstermek |
show... |
göstermek |
encourage |
cesaretlendirmek |
teach |
öğretmek |
forbid |
yasaklamak |
tell |
söylemek |
force |
zorlamak |
tempt |
özendirmek |
hire |
işe almak/tutmak |
urge |
zorlamak |
implore |
yalvarmak |
warn |
uyarmak |
ÖRNEKLER:
I advised him to stop smoking. |
Ona sigarayı bırakmasını tavsiye ettim. |
|
Her father doesn't allow her to go out at night. |
Babam onun gece dışarı çıkmasına izin vermez. |
|
They appointed him to investigate the case. |
Davayı araştırmak için onu görevlendirdiler. |
|
The hard work caused me to feel depressed. |
Çok çalışmak benim bunalmış hissetmeme neden oldu. |
|
He challenged me to swim to the other side of the river. |
O nehrin diğer kıyısına yüzmek için bana meydan okudu. |
|
They compelled me to tell the truth about her. |
Onun hakkında gerçeği söylemem için beni zorladılar. |
|
Owning a car enables you to travel without difficulty. |
Bir araba sahibi olmak zorlanmadan seyahat etmenizi sağlar. |
|
Last night, we hired a babysitter to look after our son. |
Dün gece,oğlumuz için bir bebek bakıcısı tuttuk. |
|
Setting an aim motivates people to work harder. |
Bir amaç belirlemek daha çok çalışmak için insanları motive eder. |
|
I reminded him to buy some bread on his way back home. |
Ona eve gelirken ekmek almasını hatırlattım. |
|
My niece requested me to help her with her English assignment. |
Yeğenim ev ödevi için ona yardım etmemi talep etti. |
|
Her job requires her to travel a lot. |
İşi çok seyahat etmesini gerektiriyor. |
|
He told me to be there on time. |
Zamanında orada olmamı söyledi. |
|
His bad companions tempted him to drink heavily. |
Onun kötü arkadaşları onu aşırı içmeye özendirdi. |
-
Bu fuller passive durumda ise, kendilerinden sonra doğrudan infinitive gelir. Cunku active cumlenin nesnesi ozne durumuna gecmistir.
I was advised to stop smoking. |
Sigarayı bırakmam tavsiye edildi. |
|
She isn't allowed to go out at night. |
Gece çıkmasına izin verilmedi. |
|
I was compelled to tell the truth about her. |
Onun hakkında gerçeği söylemek zorunda kaldım. |
|
He was reminded to buy some bread on his way back home. |
Eve dönerken ekmek alması hatırlatıldı. |
|
I was told to be there on time. |
Orada zamanında olmam söylendi. |
|
He was tempted by his bad companions to drink heavily. |
Kötü arkadaşları tarafından aşırı içmeye özendirildi. |
-
Verb + Infinitive or Verb + Noun /Pronoun + Infinitive
-
Bu gruptaki fiiller hem kendilerinden hemen sonra hem de bir dolaylı nesneden sonra infinitive alabilirler. Ancak iki cumlenin anlamı farklıdır. Su iki cumleyi inceleyelim.
I want to study hard. |
Çok çalışmak istiyorum. |
|
I want you to study hard. |
Çok çalışmanı istiyorum. |
Yukandaki cumlelerden birincisinde, her iki eylemi de (want, study) ozne yapıyor. İkincisinde ise, birinci eylemi (want) ozne, nesne durumundaki ikinci eylemi ise (to study} dolaylı nesne yapıyor.
-
Bu gruptaki yaygın olarak kullanılan fiiller sunlardır:
ask |
istemek |
expect |
beklemek |
beg |
yalvarmak |
need |
ihtiyacı olmak |
choose |
seçmek |
prefer |
tercih etmek |
dare |
cesareti olmak |
promise |
söz vermek |
want |
istemek |
wish |
dilemek |
-
Bu fiillerin, "promise" dısında, hepsi dolaylı nesne ile kullanıldığında, yukarıdaki ornekte gorduğumuz anlam değisikliğine uğrar. Ancak "promise" nesne aldığında da, eylemi yapan kisi durumunda bir değisme olmaz.
I promised to quit smoking (Soz veren ve sigarayı bırakacak olan "ben".) |
(Soz veren ve sigarayı bırakacak olan yine "ben", "promised my mother" sadece sozun kime verildiğini belirtiyor.) |
|
I promised my mother to quit smoking. |
Anneme sigarayı bırakacağıma söz verdim. |
-
Soruda ya da olumsuz cumlede, dare fiilinden sonra infinitive "to" ile ya da yalın olarak gelebilir.
- Would you dare do/to do a parachute jump? - No, I wouldn't dare do/to do that. |
Paraşütle atlamak için cesaretiniz var mı? Hayır, bunu yapmaya cesaret edemem. |
Ancak, olumsuzluğu daren't biciminde ifade ediyorsak, infinitive yalın olarak gelir.
I daren't do a parachute jump. |
Paraşütle atlamaya cesaret edemem. |
Dare, kendinden sonra dolaylı nesne alıyorsa, to + infinitive kullanılır.
My friend dared me to swim across the Bosphorus. |
Arkadaşım bana boğazdan karşıdan karşıya yüzmek için meydan okudu. |
|
Do you dare me to talk back to my boss when I believe he is wrong? |
Patronunun hatalı olduğunu düşündüğün zaman cevap vermeye cesaretin var mı? |
ÖRNEKLER:
My little sister begged to come with us. My friends begged me to change my mind. |
Küçük kız kardeşim bizimle gelmek için yalvardı. Arkadaşlarım fikrimi değiştirmem için bana yalvardılar. |
|
I chose to Investigate the case. I chose one of my colleagues to investigate the case. |
Vakayı incelemeyi seçtim. Vakayı araştırmak için arkadaşlarımdan birini seçtim. |
|
I dared to go out alone in the dark.
I dared my sister to go out alone in the dark. |
Karanlıkta dışarı çıkmaya cesaret ettim. Kardeşimin karanlıkta tek başına dışarı çıkmasına izin verdim. |
|
She needs to clean the house. She needs someone to clean the house. |
Onun evi temizlemesi gerekiyor. Evi birisine temizletmesi gerekiyor. |
|
She promised not to be late. She promised me not to be late. (Anlamda bir değisme yok.) |
Geç kalmayacağına söz verdi. Gecikmeyeceğine söz verdi. |
|
The client wished to see the manager. The client wished me to inform the manager about the case. |
Müşteri müdürü görmek istiyor. Müşteri durumla ilgili müdürü bilgilendirmemi istedi. |
GERUND or INFINITIVE
Bazı fuller kendilerinden sonra hem gerund hem infinitive alabilirler. Bunların bir bolumunde, gerund ya da infinitive kullanılması anlam değisikliğine yol acmaz. Bir bolumunde ise anlams değisir.
-
Gerund or İnfinitive with no or little change In meaning
advise |
tavsiye etmek |
encourage |
teşvik etmek |
allow |
izin vermek |
continue |
devam etmek |
attempt |
girişmek |
dislike |
beğenmemek |
begin |
başlamak |
dread |
korkmak |
cannot bear |
katlanamamak |
forbid |
yasaklamak |
hate |
nefret etmek |
intend |
niyet etmek |
like |
sevmek |
love |
sevmek |
need |
ihtiyacı olmak |
neglect |
ihmal etmek |
permit |
izin vermek |
prefer |
tercih etmek |
recommend |
önermek |
start |
başlamak |
-
Bu fiillerden attempt, begin, cannot bear, continue, dislike, dread, hate, intend, like, love, neglect ve start gerund ya da infinitive aldığında aralarında onemli bir fark yoktur.
I attempted doing/to do the job without getting any help. |
Hiç yardım almadan işi yapmaya yeltendim. |
|
Just as I left the office, it began raining/to rain. |
Ofisten çıkmamla birlikte yağmur yağmaya başladı. |
|
I can't bear listening/to listen to that sort of music. |
Bu tür müzik dinlemeye katlanamıyorum. |
|
After a brief interval, we continued working/to work. |
Kısa bir aradan sonra çalışmaya devam ettik. |
|
She dislikes being told/to be told what to do. |
O ne yapılacağının söylenmesinden hoşlanmaz. |
|
I hate washing/to wash the dishes. |
Bulaşık yıkamaktan nefret ederim. |
|
They intend moving/to move into a bigger house. |
Onlar daha büyük bir eve taşınmak niyetindeler.. |
|
I like walking/to walk |
Yürüyüş yapmaktan hoşlanırım. |
|
She loves playing/to play with children. |
Çocuklarla oynamayı sever. |
|
He neglected Informing/to Inform us about the case. |
Davayla ilgili bizi bilgilendirmeyi ihmal etti. |
|
I will start studying/to study as soon as the film is over. |
Film biter bitmez ders çalışmaya başlayacağım. |
-
Bu fiillerin kendileri surerlik bildiren tense'lerle kullanılmıssa, kendilerinden sonra Infinitive alırlar.
It was beginning to rain when I left the office. |
Ofisten ayrıldığım zaman yağmur başlamıştı. |
|
She was still continuing to work at the same company despite many problems. |
Bir çok soruna rağmen hala aynı şirkette çalışmaya devam ediyordu. |
-
Bu fiillerden advise, allow, encourage, forbid, permit ve recommend, kendinden sonra indirect object (him, them, etc.) varsa Infinitive; indirect object yoksa, gerund alır.
I advise driving more slowly on this slippery road. I advise you to drive more slowly on this slippery road. |
Bu kaygan yolda daha yavaş araba sürülmesini öneriyorum. Bu kaygan yolda daha yavaş sürmeni öneriyorum. |
|
I don't allow chewing gum during the class. I don't allow my students to chew gum during the class. |
Ders sırasında sakız çiğnenmesine izin vermiyorum. Ders sırasında öğrencilerimin sakız çiğnemesine izin vermiyorum. |
|
I encourage speaking freely in the class. I encourage my students to speak freely in the class. |
Sınıfta özgürce konuşmaya teşfik ederim. Öğrencilerimi sınıfta özgürce konuşmaya teşfik ederim. |
|
The law forbids travelling without wearing a seatbelt. The law forbids us to travel without wearing a seatbelt. |
Kanun emniyet kemeri takmadan yolculuk yapılmasını yasaklamaktadır. Kanun bize emniyet kemeri takmadan yolculuk yapılmasını yasaklamaktadır. |
|
My mother doesn't permit smoking in our house. My mother doesn't permit me to smoke in our house. |
Annem bizim evde sigara içilmesine izin vermez. Annem bizim evde sigara içmeme izin vermez. |
|
I recommended staying at an inexpensive hotel. I recommended my brother to stay at an inexpensive hotel. |
Ucuz bir otelde kalınmasını tavsiye ettim. Kardeşime ucuz bir otelde kalmasını tavsiye ettim.
|
-
Bu kural (indirect object'den sonra infinitive gelmesi] sadece bu fuller icin gecerlidir. Kendinden sonra sadece gerund alan fiiller, nesne olsa bile, yine gerund alır.
I suggested going to an Italian restaurant for a change. I suggested their going to an Italian restaurant for a change. |
Bir değişiklik olması için bir İtalyan restoranta gitmeyi önerdim. Bir değişiklik olması için onlara bir İtalyan restoranta gitmesini önerdim. |
-
Need fiili active cumlede kendinden sonra Infinitive alır. Passive cumlede ise passive infinitive (to be done) ya da gerund (doing) alabilir.
I need to iron my shirt, (active) My shirt needs to be ironed/needs ironing, (passive) |
Gömleğimi ütülemem gerekiyor. Gömleğimin ütülenmesi gerekiyor. |
|
You need to repair the radio, (active) The radio needs to be repaired/needs repairing, (passive) |
Radyoyu tamir etmen gerekiyor. Radyonun tamir edilmesi gerekiyor. |
-
Bu fiillerden sadece attempt, begin, continue ve start surerlik bildiren tense'lerle kullanılır. Diğerleri kullanılmaz. "Kendisi progressive bir tense ile kullanılmıssa devamında infinitive alır" kuralı da sadece bu fiiller icin gecerlidir. Eğer bir fiil kendinden sonra Passive cumlenin oznesi insan ise, genellikle passive infinitive kullanılır.
You need to help her. (active) She needs to be helped, (passive) |
Ona yardım etmen gerekiyor. Ona yardım edilmesi gerekiyor. |
|
I need to tell them the truth, (active) They need to be told the truth, (passive) |
Onlara doğruyu söylemem gerekiyor. Onlara doğrunun söylenmesi gerekiyor. |
-
Prefer fiilinin gerund ya da infinitive alması, bir tercihten diğerine gecerken arada kullandığımız gecis sozcuğune bağlıdır. Eğer arada "to" kullanılıyorsa gerund, "than" ya da "rather than" kullanılıyorsa infinitive alır.
I prefer walking to running. I prefered to walk home today rather than take the bus. |
Koşmaktansa yürümeyi tercih ederim. Bugün eve otobüsle gelmek yerine yürümeyi tercih ettim. |
Eğer sadece tercihi belirtip cumleyi bitiriyorsak, genel anlamdaki tercihlerimiz icin "prefer doing", spesifik tercihlerimiz icin "prefer to do" kullanımı daha yaygındır. Spesifik tercihlerimiz icin "would prefer to do" da kullanabiliriz.
Do you watch television very often? No I prefer reading ( i prefer to read.) |
Çok sık televizyon mu izlersin? Hayır okumayı tercih ederim. |
|
Will you come for a walk with us? I would prefer to stay at home, (specific) |
Bizle bir yürüyüşe gelecek misin? Evde kalmayı tercih edeceğim. |
-
Gerund or infinitive with a change in meaning,
forget |
unutmak |
mean (intend) |
niet etmek |
remember |
hatırlamak |
mean (result in, involve) |
kapsamak |
regret |
pişman olmak |
stop |
bırakmak |
try (make an effort) |
çabalamak |
try (experiment) |
denemek |
-
Forget ve remember, gecmiste yaptığımız bir isi daha sonra unutmak/hatırlamak anlamındaysa gerund alır. Yapmayı planladığımız ya da dusunduğumuz bir isi yapmayı unutmak/hatırlamak anlamındaysa infinitive alır.
- Do you remember our being stuck in the mud with the car last winter? - Yes, I also remember very clearly your losing your temper. - Really? What did I do? - You kicked the car and dented its rear fender. - Oh, I'd completely forgotten doing that. |
-Geçen kış arabayla çamura sıkışmış olduğumuzu hatırlıyor musun? -Evet , ayrıca sinirlerini nasıl kaybettiğini çok net hatırlıyorum. -Gerçekten mi? Ne yaptım? -Arabayı tekmeledin ve ön farını çökerttin -Hmm bunu yaptığımı tamamen unutmuşum. |
|
When I met him, I suddenly remembered lending him a large sum of money the previous month. When I asked for my money back, he said he was sorry he had completely forgotten borrowing money from me. |
Ona rastladığımda, ona geçen aylarda büyük bir meblağ da para verdiğimi hatırladım. Ondan paramı geri istediğimde, çok üzgün olduğunu benden borç aldığını tamamen unuttuğunu söyledi. |
|
- Please remember (don't forget) to tell him that I will be waiting at our usual cafe around 4 o'clock. - Okay, I promise you. I won't forget (will remember) to give him your message. |
-Lütfen ona saat 4’de her zamanki kafenin etrafında olacağımı söylemeyi unutmayın. -Tamam , söz veriyorum. Mesajını iletmeyi unutmayacağım. |
|
Because I left home in a hurry, I forgot to take my purse with me. |
Evden aceleyle çıktım cüzdanımı yanıma almayı unuttum. Yani yapmam gereken bir isi yapmadım.) |
|
I usually forget to lock the door, but this morning I remembered to lock it/I didn't forget to lock it. |
Genelde kapıyı kitlemeyi unuturum ama bu sabah hatırladım ve kapıyı kitlemeyi unutmadım. (Kapıyı kilitlemeyi hatırladım/unutmadım. Yani yapmam gereken bir isi yaptım.) |
-
Mean, eğer kastetmek, niyet etmek anlamındaysa Infinitive alır.
I dont mean to hurt you by criticizing you so severely, but it's for your own sake. |
Seni çok ciddi eleştirerek incitmek istemedim sadece iyiliğin içindi. |
|
He had meant to go on a camping holiday this year, but I think his wife didn't agree. |
O bu yıl tatilde kampa gitme niyetindeydi ama ama sanırım eşi kabul etmedi. |
-
Mean, "anlamına gelmek, demek' anlamındaysa gerund alır.
Being a parent means having a lot of responsibilities. |
Ebeveyn olmak bir sürü sorumluluğa sahip olmak demektir. |
|
If we can't reach an agreement soon about where to have lunch, I'm afraid it will mean wasting our lunch break here in the office. |
Eğer öğle yemeğini nerede yiyeceğimize bir anlaşmaya varamazsak korkarım ofiste öğle molamızı boşa geçireceğiz. |
-
Regret, gecmiste yaptığımız ya da yapmadığımız bir isten dolayı pismanlık duymak anlamındaysa gerund alır. Gerund'ın ifade ettiği eylem, pisman olma eyleminden daha once gerceklesmis olduğu icin doing yerine having done kullanabiliriz.
He regrets that he didn't attend university. He regrets not attending/not having attended university. |
O üniversiteye gitmediğine pişmandır. Üniversiteye gitmediğine pişmandır. |
|
She regretted that she hadn't listened to her mother's advice. She regretted not listening/not having listened to her mother's advice. |
Annesinin tavsiyesini dinlemediğine pişman oldu. Annesinin tavsiyesini dinlemediğine pişman oldu. |
|
She regrets that she bought an orange car. She regrets buying/having bought an orange car. |
Turuncu renk bir araba aldığı için pişmanlık duyuyor. Turuncu bir araba aldığına pişman . |
Regret, yapmayı planladığımız bir isi yapamayacağımızı ifade ederken "I'm sorry" anlamında kullanılıyorsa Infinitive alır. Bu anlamda regret, tell, say, inform gibi fiillerle birlikte cok sık kullanılır.
l regret to tell you that I can't come with you. (I'm sorry to tell you that) |
Seninle gelemediğimi söylediğim için üzgünüm. |
|
I regret to inform you that you couldn't get a passing grade. |
Geçer not alamadığınızı bildirmekten üzüntü duyuyorum |
-
Stop doing, yapmakta olduğumuz bir isi durdurmak/bırakmak anlamında kullanılır.
When l entered the classroom, the students stopped chatting among themselves. (They had been chatting before I came in.) |
Sınıfa girdiğimde öğrenciler aralarında sohbet etmeyi bıraktılar. (Ben gelmeden önce sohbet ediyorlardı.) |
|
When some guests arrived after dinner, I stopped studying. |
Akşam yemeğinden sonra bazı misafirler eve vardığında , ders çalışmayı bıraktım. |
Stop to do, bir sey yapmak icin durmak anlamında kullanılır. Burada "to" amac bildirdiği icin "stop to do" yerine "stop in order to do" da kullanabiliriz.
When the phone rang, I stopped my work to/in order to answer the phone. |
Telefon çaldığında telefona cevap vermek için işimi bıraktım. |
|
When a loud noise was heard, everybody in the street stopped to/in order to see what had happened. |
Bir gürültü duyulduğunda sokaktaki herkes ne olduğunu görmek için durdular. |
Bazen bu iki yapıyı bir arada kullanmamız gerekebilir:
Stop doing something to do something else |
Bir şey yapmak için başka bir şeyi yapmayı bırakmak. |
|
When the phone rang, I stopped studying to/In order to answer it. |
Telefon çaldığında cevap vermek için ders çalışmayı bıraktım. |
|
When a student raised his hand, I stopped lecturing to/In order to listen to him. |
Bir öğrenci elini kaldırdığında onu dinlemek için ders anlatmayı bıraktım. |
-
Try, cabalamak, calısmak anlamındaysa Infinitive alır.
I tried hard to catch the train, but I couldn't. |
Treni yakalamak için çok çabaladım ama yakalayamadım. |
|
She tried to persuade her father to let her go to the cinema. |
Sinemaya gitmesine izin vermesi için babasını ikna etmeye çalıştı. |
|
I tried to warn you, but you were too busy to listen to me. |
Seni uyarmaya çalıştım ama sen beni dinlemek için çok meşguldün. |
Tıy, bir yontemin ise yarayıp yaramayacağını anlamak icin denemek anlamında kullanılıyorsa, gerund alır.
Because it was very hot last night, I couldn't get to sleep. I tried opening the window, but it didn't work. Then I took a cold shower. It worked! |
Çünkü dün gece çok sıcaktı.Uyuyamadım.Pencereyi açamyı denedim ama işe yaramadı. Sonra soğuk bir duş aldım. İşe yaradı. |
|
- Take an aspirin if you have a headache. - I tried taking one, but it didn't help. - Then, try having a rest. It may work. |
-Baş ağrın varsa bir asprin al. -Bir tane almayı denedim ama işe yaramadı. - O zaman uzanmayı dene belki işe yarayabilir. |
INFINITIVE AFTER CERTAIN NOUNS = BELİRLİ İSİMLERDEN SONRA MASTARLAR
-
) Infinitive, bazı isimlerden sonra gelerek, o ismi tanımlayan bir sıfat islevini ustlenir. Bu sekilde yaygın olarak kullanılan isimler sunlardır:
ability |
yetenek |
effort |
çaba |
ambition |
hırs |
failure |
başarısızlık |
anxiety |
kaygı |
offer |
teklif |
attempt |
girişim |
plan |
plan |
decision |
karar |
promise |
söz |
demand |
talep |
refusal |
ret |
desire |
arzu |
request |
istek |
determination |
kararlılık |
right |
hak |
eagerness |
şevk |
scheme |
düzen |
willingness |
isteklilik |
wish |
dilek |
Not every person has the ability to think logically. Some people lack it totally. |
Her insan mantıklı düşünme yeteneğine sahip değildir. Bazı insanlar tamamen yoksundur. |
|
His ambition to become the top student in the class made him ill. |
Onun sınıfta en üstün öğrenci olma hırsı onu hasta edecek. |
|
My determination to go on walking even in the rain surprised them all. |
Benim yağmurda dahi yürüyüş yapma saplantım herkesi şaşırttı. |
|
His eagerness to pass the exam is at its peak these days. |
Onun sınavı geçme hevesi bugünlerde tavan yapmış. |
-
Genellikle onlerinde bir superlative ile birlikte time ve place* gibi isimler de bu yapıyla yaygın olarak kullanılır.
The best time to go on holiday is spring. |
Tatile gitmenin en iyi zamanı bahardır. |
|
Tomorrow, I will have a lot of time to deal with you. |
Yarın seninle ilgilenmek için bir sürü vaktim olacak. |
|
My favourite time to walk is early in the morning. |
Yürümek için en sevdiğim zaman sabahtır. |
|
The best place to fish is just under the Bosphorus Bridge. |
Balık tutmak için en iyi yer Boğaz Köprüsünün altındadır. |
The first, the second, the next, the last, etc. gibi sıra sayılan da Infinitive alabilir.
Do you know who the first person to climb Mount Everest was? |
Everest dağına tırmanan ilk kişi kim biliyor musun? |
|
The last person to leave home should lock the door. |
Evden en son cıkan kisinin kapıyı kilitlemesi gerekir. |
|
She is always the last (person) to come. |
Her zaman en son gelen (kisi) odur. |
INFINITIVE AFTER CERTAIN ADJECTIVES
Kisinin duygu ya da tavrım ifade eden sıfatlardan sonra Infinitive gelebilir.
I'm sorry to hear that your mother is ill. I'm glad to see you here. |
Annenin hasta olduğunu duyduğuma üzüldüm. Seni burada gördüğüme sevindim. |
•Bu sekilde baska pek cok isim kullanılabilir: the best restaurant to eat at, the cheapest hotel to stay at, the most difficult method to follow, etc.,
-
Bu sekilde yaygın olarak kullanılan sıfatlar sunlardır:
content |
mutlu |
anxious |
endişeli |
delighted |
memnun |
eager |
istekli |
glad |
memnun |
determined |
kararlı |
happy |
mutlu |
motivated |
motive |
pleased |
hoşnut |
prepared |
hazırlanmış |
relieved |
memnun |
ready |
hazır |
lucky |
şanslı |
willing |
istekli |
fortunate |
şanslı |
afraid |
korkmuş |
disappointed |
hüsrana uğramış |
careful |
dikkatli |
disgusted |
iğrenmiş |
hesitant |
tereddütlü |
disturbed |
rahatsız |
reluctant |
isteksiz |
sad |
üzgün |
certain |
belirli |
sorry |
üzgün |
likely |
muhtemel |
upset |
üzgün |
amazed |
şaşırmış |
proud |
gururlu |
astonished |
şaşırmış |
ashamed |
utanmış |
surprised |
şaşırmış |
shocked |
sarsılmış |
stunned |
afallamış |
She is hesitant to accept their job offer. |
Onların iş teklifini kabul etme konusunda kararsız. |
|
I'm reluctant to go with them. |
Onlarla gitmeye isteksizim. |
|
I was surprised to see Jane at the party. |
Jane'i partide gördüğüme şaşırdım. |
|
She was determined to have a university education. |
Üniversite eğitimi almaya kararlıydı. |
|
I was relieved to get the news that they didn't get injured in the accident. |
Onların kazada yaralanmadığı haberini aldığımda rahatladım. |
|
She was disappointed not to pass the exam. |
Sınavı geçemediğinde hayal kırıklığına uğramıştı. |
|
She was ashamed not to be able to pass the exam after so many private lessons. |
O kadar çok özel dersten sonra sınavı geçemediği için mahçup oldu. |
-
Bu sıfatların bir bolumunu daha once adjective + preposition biciminde gormustuk.Eğer sıfattan sonra bir preposition kullanılmıssa, preposition'dan sonra gelen yapının gerund olmasına dikkat ediniz.
She was proud to be the top student in the class. She was proud of being the top student in the class. |
Sınıfta en iyi öğrenci olduğundan gururluydu. Sınıfta en iyi öğrenci olmanın gururunu yaşıyordu. |
|
She was ashamed to have made such rude remarks. She was ashamed of having made such rude remarks. |
Kaba sözler söylemiş olduğuna utandı. Kaba sözler söylediğine utandı. |
|
I was surprised to see him there. I was surprised at his being there. |
Onu orada gördüğüme şaşırdım. Onun orada olmasına şaşırdım. |
-
Adjective + Infinitive, daha cok bir that-clause ya da when-clause'u kısaltarak ifade etmek biciminde kullanılır.
She was disgusted when she saw the kitchen in such a mess. She was disgusted to see the kitchen in such a mess. |
Mutfağı pislik içerisinde gördüğünde iğrendi. Mutfağı pislik içinde görünce iğrendi. |
|
She was disappointed that she didn't get the job. She was disappointed not to get the job. |
İşi alamadığından hayal kırıklığına uğradı. İşi alamadığı için hayal kırıklığına uğramıştı. |
Bu kısaltmayı yaparken, temel cumle ile yan cumlenin oznesinin aynı olmasına dikkat ediniz.
Eğer ozneler aynı değil ise, passive infinitive kullanarak yine aynı anlamı verebiliriz.
She was disappointed that they didn't give her the job. She was disappointed not to be given the job. |
İşi ona vermediklerine hayal kırıklığına uğramıştı. İşi vermediklerinden hayal kırıklığına uğramıştı. |
|
She was happy that they promoted her. She was happy to be promoted. |
Onların onu terfi ettikleri için mutluydu. Terfi edildiği için mutluydu. |
PASSIVE INFINITIVE AND PAST INFINITIVE
-
Infinitive'in passive bicimi to be done seklinde ifade edilir.
I don't want you to tell me what to do. I don't want to be told what to do. |
Bana ne yapmam gerektiğini söylemeni istemiyorum. Ne yapılması gerektiğinin söylenmesini istemiyorum. |
|
I didn't expect she would invite me to her wedding. I didn't expect to be invited to her wedding. |
Onun beni düğününe davet edeceğini ummuyordum. Onun düğününe davet edileceğimi ummuyordum. |
-
Infinitive'in past bicimi to have done, passive past bicimi ise to have been done seklinde ifade edilir. Infinitive'in ifade ettiği eylem yuklemden daha once gerceklesmisse, past infinitive kullanmamız gerekir.
Past infinitive ozellikle seem, appear, pretend gibi fiillerle; lucky, fortunate, happy, pleased, content, likely gibi sıfatlarla cok sık kullanılır.
I'm happy that I passed the exam. I'm happy to have passed the exam. (I passed the exam sometime before now, and now I'm happy.) |
Sınavı geçtiğime mutluyum. Sınavı geçmiş olduğuma mutluyum. |
|
She is fortunate that she received a good education. She is fortunate to have received a good education. |
İyi bir eğitim aldığı için şanslı. İyi bir eğitim almış olduğu için şanslı. |
|
It seems that you have passed the exam. You seem to have passed the exam |
Sınavı geçtin gibi görünüyor. Sınavı geçmişsin gibi geliyor. |
|
It seems that they were surprised at the news. They seem to have been surprised at the news. |
Habere şaşırmış gibi görünüyorlar. Habere şaşırmış gibi görünüyorlar. |
-
To do/to be done ile to have done/to have been done arasındaki farkı gormek icin su cumleleri inceleyelim:
She is fortunate that she will study abroad. She is fortunate to study abroad. |
Yurt dışında öğrenim göreceği için şanslı Yurt dışında öğrenim göreceği için şanslı. |
|
She is fortunate that she studied abroad. She is fortunate to have studied abroad. |
Yurt dısında oğrenim gördüğü için şanslı Yurt dısında oğrenim gördüğü için şanslı.) |
|
She is lucky that she will be sent abroad. She is lucky to be sent abroad. |
Yurt dışına gönderileceği için şanslı. Yurt dışına gönderileceği için şanslı. |
|
She is lucky that she was sent abroad. She is lucky to have been sent abroad. |
Yurt dışına gönderildiği için şanslı. Yurt dışına gönderildiği için şanslı. |
|
It's likely that she is at home now. She is likely to be at home now. |
Şuan evde olması muhtemeldir. Onun şimdi evde olması muhtemeldir. |
-
Seem, appear ve pretend fiillerini present progressive infinitive (to be doing) ve past progressive infinitive (to have been doing) ile de kullanabiliriz.
It appears that they are waiting for us. They appear to be waiting for us. |
Bizi bekliyorlar gibi görünüyor. Onlar bizi bekliyor gibi görünüyorlar. |
|
It appears that they have been waiting for us for a long time. They appear to have been waiting for us for a long time. |
Bizi uzun zamandır bekliyorlar gibi görünüyor Onlar bizi uzun zamandır bekliyor gibi görünüyorlar. |
-
Tell, order, ask, request, etc. gibi pek cok fiilden sonra past Infinitive kullanılamaz. Çünkü bu tür fiillerle infinitive, yuklemden sonra gerceklesecek bir eylemi ifade eder.
I asked my friends not to make so much noise. |
Arkadaşlarımdan çok fazla gürültü yapmamasını rica ettim. |
|
I told the children to be careful while crossing the street. |
Çocuklara caddeyi geçerken dikkatli olmalarını söyledim. |
|
He told me to be there on time. |
Bana vaktinde orada olmamı soyledi.) (Daha sonra yapacağım bir isi soyledi |
INFINITIVE OF PURPOSE: IN ORDER TO = AMAÇ BİLDİRMEK AMACIYLA MASTAR
-
Amaç bildiren bir yapı olarak In order to do yerine sadece to do kullanabiliriz. Olumsuz ifadelerde "In order not to do" kullanılır.
I will go shopping because I want to buy some vegetables. I will go shopping to buy/In order to buy some vegetables. |
Alışverişe gideceğim çünkü biraz sebze satın almak istiyorum. Biraz sebze satın almak için alışverişe gideceğim. |
|
I get up early because I don't want to be late for work. I get up early in order not to be late for work. |
Erkenden kalkarım çünkü işe geç kalmak istemiyorum. İşe geç kalmamak için erkenden kalkarım. |
|
I went to the bookstore because I wanted to buy a book. I went to the bookstore to buy/in order to buy a book. |
Kitap evine gittim çünkü bir kitap almak istedim. Bir kitap almak için kitap evine gittim. |
-
To do/In order to do ile for dolng'in kullanımı arasındaki ayrıma dikkat ediniz. Bir insanın bir eylemi yapmadaki amacını ifade etmek istiyorsak to do/In order to do kullanılır. Bir nesnenin (bir alet, makina vb.) ne ise yaradığım, ne amacla kullanıldığını ifade etmek istiyorsak be used for doing ya da be used to do/In order to do kullanılır. Eğer bir nesnenin ne ise yaradığını ifade ediyor, ancak cumlede "be used' kullanmıyorsak, sadece "for doing" kullandır.
You have to use an axe to chop/in order to chop wood. An axe is used for chopping/to chop wood. An axe is a tool forchopping wood. |
Odunlar doğramak için bir balta kullanman gerekir. Bir balta odun doğramak için kullanılır. Bir balta odun doğramak için bir araçtır. |
|
You have to use a spanner to fasten/in order to fasten bolts. A spanner is used for fastening/to fasten bolts. A spanner is a tool for fastening bolts. |
Civataları sıkıştırmak için bir somun anahtarı kullanmalısın. Bir somun anahtarı civataları sıkıştırmak için kullanılır. Bir somun anahtarı civataları sıkıştırmak için kullanılan bir araçtır. |
-
Ancak, belli bir olayda (specific) bir nesnenin ne amacla kullanıldığını ifade ederken sadece to do kullanılır.
Detergent is used for cleaning/to clean dirty things, (general) A lot of detergent was used to clean the house, (specific) |
Deterjan kirlileri temizlemek için kullanılır. Evi temizlemek için bir sürü deterjan kullanıldı. |
|
Wax is used for polishing/to polish surfaces. A special kind of wax was used to polish the car |
Cila yüzeyleri cilalamak için kullanılır. Arabayı cilalamak için özel bir tür cila kullanıldı. |
-
Đnsanın bir eylemi yapmadaki amacını ifade ederken fiil değil de isim kullanıyorsak, for + a noun kullanılır.
I went to the bookstore to buy a book. I went to the bookstore for a book. |
Bir kitap satın almak için kitap evine gittim. Bir kitap için kitap evine gittim. |
|
He will go to Ankara to attend a conference. He will go to Ankara for a conference. |
Bir konferansa katılmak için Ankara’ya gidecek. Bir konferans için Ankara’ya gidecek. |
INFINITIVE WITH TOO AND ENOUGH
-
Too + adjective/adverb ve adjective/adverb + enough yapılan kendilerinden sonra infinitive alır.
This box is too heavy. Nobody can carry it. This box is too heavy to cany. |
Bu kutu ağır. Kimse onu taşıyamaz. Bu kutu taşınamayacak kadar ağır |
İkinci cumlenin sonunda yuklemin nesnesi durumunda olan "it" sozunun "too" lu cumlede kullanılmadığına dikkat ediniz. Bu cumlede infinitive, passive yapıda bulunmadığı halde, cumlenin anlamı passive'dir. Bu nedenle iki cumleyi birlestirdiğimizde, yuklemin nesnesi ozne durumuna gecmistir (This box). Bu cumlede eylemi yapmanın kimin icin zor, kolay, vb. olduğunu ifade etmek icin for + noun/pronoun kullanabiliriz. Bu durumda cumleyi Turkce'ye active olarak ceviririz.
This box is too heavy. I can't carry it. This box is too heavy for me to cany. |
Bu kutu çok ağır. Onu taşıyamıyorum. Bu kutu benim taşıyamayacağım kadar ağır. |
-
Too + adjective/adverb kalıbı yapı olarak olumlu olmasına rağmen anlamca
It's too late to go out |
Dışan çıkılmayacak kadar geç oldu. |
|
She is too young to get married. |
Evlenemeyecek kadar küçük |
|
He spoke too quietly to hear. |
Duyulamayacak kadar yavaş konustu.) |
|
She is too young to understand this situation. |
Bu durumu anlayamayacak kadar küçük. |
-
Adjective/adverb + enough, olumlu cumlede kullanıldığı zaman, eylemin yapabileceğimiz olculerde olduğunu ifade eder.
This box is light. Anyone can carry it. This box is tight enough to carry. |
Bu kutu hafif.Herkes taşıyabilir onu. Bu kutu taşımak için yeterince hafiftir. |
|
This box is light. I can carry it. This box is tight enough for me to carry. |
Bu kutu hafif.Onu taşıyabilirim. Bu kutu benim taşıyabileceğim kadar hafif. |
|
This jug isn't big. It can't hold two litres of water. This jug isn't big enough to hold two litres of water. |
Bu sürahi büyük değil.İki litre su alamaz. Bu sürahi iki litre su alacak kadar büyük değil. |
|
The speaker didn't speak clearly. We couldn't understand him. The speaker didn't speak clearly enough for us to understand. |
Konuşmacı anlaşılır biçimde konuşmadı.Onu anlayamadık. Konuşmacı bizim anlayabileceğimiz kadar anlaşılır biçimde konuşmadı. |
-
Too ile ifade ettiğimiz bir cumleyi, kullanılan sıfatın ya da zarfın zıt anlamlısını kullanarak, olumsuz bir cumlede enough'la da verebiliriz.
She Is too young to get married She Isn't old enough to get married. |
Evlenemeyecek kadar küçük. Evlenecek kadar büyük değil. |
|
The car Is too small to take five people. The car Isn't big enough to take five people. |
Araba beş kisiyi alamayacak kadar küçük. Araba beş kisiyi alacak kadar büyük değil. |
-
Enough, genellikle bir sıfat ya da zarftan sonra (strong enough, rich enough, etc.) bir isimden once gelir: (enough strength, enough money, etc.) Enough, bir isimden sonra da gelebilir ancak bu kullanım pek yaygın değildir.
She is not experienced enough to do this job. She doesn't have enough experience to do this job. |
O bu işi yapacak kadar tecrübeli değil. Onun bu işi yapacak kadar tecrübesi yok. |
|
I'm courageous enough to talk back to him. I have enough courage to talk back to him. |
Onunla tekrar konuşacak kadar cesurum. Onunla tekrar konuşacak kadar cesaretim var. |
-
Yuklemin nesnesinin kendine ait bir preposition'ı varsa, too ya da enough ile kurulmus cumlenin sonunda o preposition kullanılır.
This knife is blunt. We can't cut this meat with It. This knife is too blunt to cut this meat with. |
Bu bıçak kör. Bu eti onunla kesemeyiz. Bu bıçak bu eti kesemeyecek kadar kör. |
|
Is this chair strong? Can I stand on It? Is this chair strong enough for me to stand on? |
Bu sandalye dayanıklı mı? Onun üzerinde durabilir miyim? Bu sandalyenin üzerinde duracağım kadar dayanıklı mı? |
VERBS OF PERCEPTION = ALGILAMA FİİLLERİ
See, hear, watch, feel, etc. gibi duyu fiilleri kendilerinden sonra gelen fiili iki sekilde alır: gerund ya da fiilin yalın hali.
-
Eğer bir eylemin olusunu bastan sona gormussek, izlemissek, fiilin yalın hali kullanılır. Devam etmekte olan bir eylemi gormussek gerund kullanılır. Şimdi su iki cumleyi inceleyelim.
Yesterday, I took my son to the park. There, I sat on a park bench and watched my son play with other children. |
Dün oğlumu parka götürdüm.Orada bankta oturup oğlumun diğer çocuklar ile oyun oynamasını izledim. |
|
When I looked out of the window, I saw some children playing in the street. |
Camdan dışarı baktığımda bazı çocukların sokakta oynadığını gördüm. (Çocukların oynama eylemi devam ediyordu. Ben onları bir an gordum.Oynamaya basladıkları zamanı gormedim.) |
|
He unlocked the safe and took some money. I saw this. I saw him unlock the safe and take some money. |
Kasanın kilidini açtı ve biraz para aldı.ben bunu gördüm. Kasayı açıp biraz para aldığını gördüm. |
see someone do something -
When I entered the room, he was taking some money out of the safe. I saw this. I saw him taking some money out of the safe. |
Odaya girdiğimde,Kasadan biraz para alıyordu. Ben bunu gördüm. Onu, kasadan para alırken gördüm. |
-
Bu kullanımlar ozellikle see, hear, watch, listen to, feel ve observe fiilleriyle yaygındır. Coğu zaman, gerund ya da fiilin yalın halini kullanmak anlamı pek etkilemez.
When I suddenly woke up in the middle of the night, I felt the ground shake/shaking. |
Gecenin yarısında aniden uyandım ve yerin sallandığını hissettim. |
|
Yesterday, I saw him run/running down the street . |
Dün, Onu caddede koşarken gördüm. |
-
Smell, findve catch fiilleriyle sadece gerund kullanılır.
When I entered the house, I could smell something burning. |
Eve girdiğimde bir yanık kokusu aldım. |
|
When I got home, I found my son sleeping. |
Eve geldiğimde oğlumu uyurken buldum. |
|
He had given up smoking, but last night , I caught him smoking on the balcony. |
O sigara içmeyi bırakmıştı ama dün gece onu balkonda sigara içerken yakaladım. |
-
Passive cumlede gerund kullanımı aynı kalır. Ancak fiilin yalın hali, passive cumlede to+lnflnltive bicimine donusur.
Someone saw the missing child walking along the river. The missing child was seen walking along the river. |
Birisi kayıp çocuğu nehrin yanında yürürken gördü. Kayıp çocuk nehrin yanında yürürken görüldü. |
|
They last saw him driving downtown late last night. He was last seen driving downtown late last night. |
Onlar onu dün gece geç saatlerde şehir merkezinde araba sürerken gördüler. O en son dün gece geç saatlerde şehir merkezinde araba sürerken görüldü. |
|
Someone saw him leave the building hurriedly. He was seen to leave the building hurriedly. |
Biri onun aceleyle binayı terk ettiğini gördü. O binadan aceleyle terk ederken görüldü. |
|
They clearly saw him steal the watch. He was clearly seen to steal the watch. |
Onlar onun saati çaldığını net bir şekilde gördü. Onun saati çaldığı net bir şekilde görüldü. |
INFINITIVE WITHOUT TO" AFTER "LET AND "HELP1
"Let" den sonra infinitive "to" almadan gelir.
I will let you go when you have finished your work. |
İşini bitirdikten sonra gitmene izin vereceğim. |
|
They didn't let me explain my excuse. |
Mazeretimi açıklamama izin vermediler. |
|
Don't let him start smoking at such an early age. |
Onun bu kadar erken yaşta sigaraya başlamasına izin vermeyin. |
|
Will you let your daughter stay out so late? |
Kızının bu kadar geç kalmasına izin verir misin? |
"Help" den sonra infinitive yalın haliyle ya da "to" alarak kullanılır.
Will you please help me lay/to lay the table? |
Masayı hazırlamama yardım eder misin? |
|
I helped my mother clean/to clean the house. |
Anneme evi temizlemek için yardım ettim. |
|
Talking to a native English speaker will help you improve/to improve your English. |
Ana dili İngilizce olan konuşmacı İngilizce'ni geliştirmene yardımcı olacaktır. |
CERTAIN VERBS + NOUN/PRONOUN + INFINITIVE = KESİNLİK FİİLLERİ+İSİM/ZAMİR+MASTAR
-
Bu gruptaki fiiller, daha cok kendilerinden sonra bir that-clause alırlar. Ancak bu fiilleri verb + noun/pronoun + Infinitive kalıbıyla kullanmak da mumkundur. Bu sekilde yaygın olarak kullanılan fiiller sunlardır:
acknowledge |
kabul etmek |
believe |
inanmak |
guess |
tahmin etmek |
know |
bilmek |
consider |
dikkate almak |
declare |
duyurmak |
reckon |
hesaba katmak |
take (presume) |
almak |
see |
görmek |
think |
düşünmek |
find |
bulmak |
suppose |
varsaymak |
calculate |
hesaplamak |
assume |
varsaymak |
maintain |
sürdürmek |
discover |
keşfetmek |
estimate |
tahmin etmek |
fancy |
hayal etmek |
understand |
anlamak |
feel |
hissetmek |
imagine |
hayal etmek |
judge |
yargılamak |
proclaim |
ilan etmek |
prove |
ispatlamak |
show |
göstermek |
say |
söylemek |
I believe that he is the best of you all. |
Ben inanıyorum ki o hepinizin en iyisidir. |
|
I believe him to be the best of you all. |
Ben onun hepinizin en iyisi olduğuna inanıyorum. |
|
We know that he is an honest man. |
Biz biliyoruz ki o dürüst bir insan |
|
We know him to be an honest man. |
Biz onun dürüst bir insan olduğunu biliyoruz. |
-
Orneklerden de anlasılacağı gibi, bu yapı ile kullanabileceğimiz infinitive genellikle "to be" ve "to have" fiilleridir. Bu fiillerin yanı sıra, "know, like, love, etc." gibi nonprogressive fuller de kullanılabilir.
Think, estimate ve presume fiillerinin bu bicimde kullanılmaları cok enderdir. Ancak passive cumlede yaygın olarak kullanılırlar.
They think that the new secretary is very able. |
Onlar yeni sekreterin çok yetenekli olduğunu düşünüyorlar. |
|
It is thought that the new secretary is very able. |
Yeni sekreterin çok yetenekli olduğu düşünülmektedir. |
|
The new secretary is thought to be very able. |
Yeni sekreterin çok yetenekli olduğu düşünülmektedir. |
|
They estimate that the box weighs about five kilograms. |
Kutunun 5 kilogram ağırlığında olduğunu tahmin ediyorlar. |
|
It is estimated that the box weighs about five kilograms. |
Kutunun 5 kilogram ağırlığında olduğu tahmin ediliyor. |
|
The box is estimated to weigh about five kilograms. |
Kutu tahmini 5 kilogram ağırlıktadır. |
INFINITIVE AFTER QUESTION WORDS = SORU KELİMELERİNDEN SONRA MASTAR EKİ
Soru sozcuğuyle ya da whether ile baslayan noun clause'lan, belli kosullan goz onune alarak question word/whether + Infinitive biciminde kısaltabiliriz. (Bu konu 5, unitede ayrıntıh olarak
incelenmistir.)
She can't decide what she should do. She can't decide what to do. |
Ne yapması gerektiğine karar veremiyor. Ne yapacağına karar veremiyor. |
|
Can you tell me where I can buy cheap but fresh fruit? Can you tell me where to buy cheap but fresh fruit? |
Bana nereden ucuz ama taze meyve satın alabileceğimi söyler misin? Bana nereden ucuz ama taze meyve satın alabileceğimi söyler misin? |
|
I don't know whether I should come with you or stay home. I don't know whether to come with you or (to) stay home. |
Seninle mi gelmeliyim yoksa evde mi kalmalıyım karar veremedim. Seninle mi gelsem evde mi kalsam karar veremedim. |