NONPROGRESSIVE or PROGRESSIVE FİİLLER
Written by İngilizce Öğretmeni
NONPROGRESSIVE or PROGRESSIVE FİİLLER (SÜRERLİLİK BİLDİREN/BİLDİRMEYEN)
Bazı fiiller birden fazla anlam taşımaktadır ve bu fiiileri taşıdığı anlamlara göre ingilizce de farklı tenslerle kullanırız.Bu tenseleri genelde present tense hali continuous halleri ile kullanırız ‘’ing’’ takısı ekleyebilceğimiz fiillere progressive ekleyemeyeceklerimiz ise non prograssive olarak geçer. Anlam açısından bir eylemin progressive fiillere bir anda olan şeyler için söyleyebiliriz yani devam etmeyen eylemler.
NON PROGRESSIVE
think |
"sanmak, zannetmek' |
|
|
I think she is a student. I think they will visit us next week. |
Sanırım o bir öğrenci Sanırım onlar bizi gelecek hafta ziyaret edecek |
|
see |
"görmek' |
|
Right now, I'm looking out of the window, and I see lots of people in the street. |
Hemen şimdi Pencereden bakıyorum ve bir çok insan görüyorum |
|
smell |
"kokmak" |
|
This perfume smells very nice. These flowers smell awful. |
Bu parfüm çok güzel kokuyor Bu çiçekler berbat kokuyor |
|
taste |
(bir nesnenin tadından söz ediyorsak) |
|
This soup tastes awful. I can't eat it. The dinner looks bad but tastes delicious. |
Çorbanın tadı berbat. Yiyemiyorum Yemeğin görüntüsü kötü görünüyor ama tadı güzel |
|
feel |
bir nesnenin bize verdiği duyguyu ifade ederken; "sezinlemek, ummak" anlamında) |
|
This pillow feels very hard. I feel (that) something bad will happen. |
Bu koltuk çok sert hissettiriyor Kötü birşeyler olacağını hissediyorum |
look |
"gibi görünmek' |
|
|
You look ill. You'd better go home. That ladder doesn't look safe. |
Hasta gibi görünüyorsun en iyisi sen eve git Merdiven güvenli gibi görünmüyor |
|
appear |
"gibi görünmek" |
|
The teacher appears to be in a bad mood today. She appears to be bored with the film. |
Öğretmen kötü bir ruh halinde gibi görünüyor Filimden sıkılmış gibi görünüyor |
|
weigh |
bir nesnenin ağırlığını söylerken) |
|
The baby weighs six kilograms. |
Bebek 6 kilogram ağırlığında |
|
be |
(verb to be durumunda durum belirtirken am, is, are) |
|
You are very rude. She is very clever |
Çok kabasın O çok zeki |
|
have |
sahiplik bildiriyorsa bu tensin kullanımı farklı şekillerde kullanılır inceleyelim |
OLUMLU / OLUMSUZ CÜMLELERDE
I :BEN |
Have yada olumsuzda haven’t |
You : SEN/SİZ |
Have yada olumsuzda haven’t |
We : BİZ |
Have yada olumsuzda haven’t |
They : ONLAR |
Have yada olumsuzda haven’t |
He O ( Bay) |
Has yada olumsuzsa hasn’t |
She O (Bayan |
Has yada olumsuzsa hasn’t |
It O (canlı cansız varlık) |
Has yada olumsuzsa hasn’t |
SORU CÜMLELERİNDE
Do yada olumsuzsa Don’t |
I :BEN |
|
Do yada olumsuzsa Don’t |
You : SEN/SİZ |
|
Do yada olumsuzsa Don’t |
We : BİZ |
|
Do yada olumsuzsa Don’t |
They : ONLAR |
|
Does yada olumsuzsa Doesn’t |
He O ( Bay |
|
Does yada olumsuzsa Doesn’t |
She O (Bayan |
|
Does yada olumsuzsa Doesn’t |
It O (canlı cansız varlık) |
ÖRNEKLER
|
I don't have much money now. |
Çok fazla param yok |
|
She has two brothers |
2 erkek kardeşi var |
|
I don't have any brothers. |
Erkek kardeşim yok |
|
She has a car. |
Onun arabası var. |
|
She doesn't have a bike. |
Onun bir bisikleti yok |
|
Do you have any nephews?= Yes I do |
Herhangi bir kuzenin varmı Evet var |
|
Does she have a boat? No She doesn’t |
Onun bir botu var mı? Hayır Yok |
Have/has terimlerini Have got / has got biçiminde de kullanabiliriz anlamlarında bir değişiklik olmaz.
|
I have got two sisters. |
2 kız kardeşim var |
|
I haven't got any brothers. |
Hiç erkek kardeşim yok |
|
She has got a car |
Onun bir arabası var |
|
She hasn't got a bike. |
Onun bir bisikleti yok |
|
Have you got any nephews? No, I haven't |
Hiç kuzenin var mı? Hayır yok |
|
Has Rihanna got a boat? Yes, Rihanna has a boat |
Rihanna’nın bir botu var mı? Evet Rihanna’nın bir botu var |
Aynı fiilleri birde Progressive halleriyle izleyelim Continuous Tense ile kullanırız.
PROGRESSIVE VERBS
|
think |
"düşünmek" |
|
I'm thinking about going abroad next year. She is thinking about her family. |
Gelecek sene yurt dışına gitmeyi düşünüyorum Ailesi hakkında düşünüyor |
|
see |
"görüşmek" |
|
The doctor is seeing his patient now. The manager is seeing the applicant now. |
Doktor şuan hastasıyla görüşüyor Müdür şuan başvuru sahibiyle görüşüyor |
smell |
"koklamak' |
|
|
Look! Mother is smelling the flowers. Why are you smelling the milk? |
Baksana,Annem çiçekleri kokluyor Neden sütü kokluyorsun? |
|
taste |
"tadına bakmak' |
|
Look! The judges are tasting my dish right now. I can't wait to hear the result. |
Baksana.Uzmanlar şuan benim yemeklerimi tadıyor. Sonucu duymak için bekleyemiyorum |
|
feel |
"hissetmek" |
|
I feel better now./I'm feeling better now. |
Şimdi kendimi daha iyi hissediyorum. |
|
look |
"bakmak' |
|
Why are you looking out of the window? |
Neden pencereden dışarı bakıyorsun? |
appear |
"(ortaya) çıkmak'’ |
|
|
The comedian is appearing nightly at the Broken Door club. |
Komedyen her gece Kırık Kapı Kulübü'nde sahneye çıkıyor |
weigh |
"tartmak" |
|
|
The butcher is weighing the meat now |
Kasap şuan eti tartıyor |
|
be |
‘’konuşma anında bir değişimi ifade ederken’’ |
|
You are being rude. |
(Kabalaşıyorsun.) (Kişinin konuşma sırasında kaba davrandığını belirtir |
have |
(eylem bildiriyorsa) |
|
|
She is having breakfast now.Father can't come to the phone. |
O şuan kahvaltı yapıyor baba telefona gelemez |
|
He is having a shower right now. |
O şuan duş alıyor |